He is sailing a little boat on the water.
- O suda küçük bir bot ile denize açılıyor.
My little brother is watching television.
- Küçük erkek kardeşim televizyon izliyor.
He lived in a small town nearby.
- Yakınlardaki küçük bir kasabada yaşıyordu.
Image Viewer is an image viewing software. This software is a very small program. This software has basic functions only. This is translatable by Tatoeba Project users.
- Image Viewer bir resim görüntüleme yazılımıdır. Bu yazılım çok küçük bir programdır. Bu yazılımda sadece basit fonksiyonlar var. Bu, Tatoeba Project kullanıcıları tarafından çevrilebilir.
The slightest mistake may lead to a fatal disaster.
- En küçük hata ölümcül bir felakete götürebilir.
I don't have the slightest idea.
- En küçük bir fikrim yok.
Hearing about people kidnapping little children just makes my blood boil.
- Küçük çocukları kaçıran insanlar hakkında duymak kanımı kaynatıyor.
My kid brother is twelve.
- Benim küçük erkek kardeşim on iki yaşında.
My DVD collection is absolutely miniscule.
- Benim DVD koleksiyonum kesinlikle küçük.
According to the CRC, all people under 18 are considered to be children.
- ÇHS'ye göre, 18 yaşından küçük tüm insanlar çocuk olarak kabul edilir.
Hearing about people kidnapping little children just makes my blood boil.
- Küçük çocukları kaçıran insanlar hakkında duymak kanımı kaynatıyor.
An old man entered the old church with his elder son, his younger daughter and her little baby.
- Yaşlı bir adam, büyük oğlu, küçük kızı ve küçük bebeği ile eski kiliseye girdi.
This little baby tore up a 10 dollar bill.
- Bu küçük bebek on dolarlık bir banknot yırttı.
He is five years younger than me.
- O, benden beş yaş küçük.
My younger brother is watching TV.
- Küçük erkek kardeşim TV izliyor.
The boy gathered a handful of peanuts and put them in a small box.
- Oğlan bir avuç yer fıstığı topladı ve onları küçük bir kutuya koydu.
He came from a tiny mountain town.
- Küçük bir dağ kasabasından geldi.
Our world is only a tiny part of the universe.
- Dünyamız evrenin sadece küçük bir parçasıdır.
I'd like to take a small trip this weekend.
- Bu hafta sonu küçük bir gezi yapmak istiyorum.
My youngest sister has piano lessons twice weekly.
- Küçük kız kardeşimin haftada iki kez piyano dersleri var.
I was given a minor share of my father's wealth.
- Bana babamın servetinden küçük bir pay verildi.
Because you're a minor, you can't enter.
- Giremezsin, çünkü sen bir küçüksün.
I was involved in a petty argument.
- Ben küçük bir tartışmaya karıştım.
I'm sick and tired of all the petty squabbling among politicians.
- Politikacılar arasındaki tüm küçük çekişmelerden bıktım.
He is haughty to his juniors.
- Yaşça kendinden küçük olanlara tepeden bakar.
She is five years junior to me.
- O benden beş yıl daha küçük.
I want a compact car with an air conditioner.
- Ben klimalı küçük bir araba istiyorum.
I'd like to rent a compact car.
- Küçük bir araba kiralamak istiyorum.
Don't you have anything smaller than that?
- Ondan daha küçük herhangi bir şeyin yok mu?
Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen.
- Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.
He is five years younger than me.
- O, benden beş yaş küçük.
My younger brother is watching TV.
- Küçük erkek kardeşim TV izliyor.
An ångström is smaller than a nanometer.
- Bir angstrom, nanometreden daha küçüktür.
The scene was a tiny mountain village in a remote section of West Virginia.
- Manzara Batı Virginia'nın uzak bir kesimindeki küçük bir dağ köyüydü.
Mary has three infants.
- Mary'nin üç tane küçük çocuğu var.
The archaeologists discovered over a hundred graves, a few of which belonged to infants.
- Arkeologlar yüzün üzerinde mezar keşfetti, onlardan birkaçı küçük çocuklara aitti.
Tom grew up in a one-horse town.
- Tom küçük ve sakin bir kasabada büyüdü.
Tom grew up in a one-horse town and was overwhelmed when he moved to the big smoke.
- Küçük ve köhne bir kasabada yetişen Tom, büyük şehre yerleştiğinde sudan çıkmış balığa dönmüştü.
She got me a tiny toy.
- O, bana küçük bir oyuncak aldı.
My brother bought me a small toy.
- Erkek kardeşim bana küçük bir oyuncak satın aldı.
I'm fine. It's just a little cut.
- Ben iyiyim. Sadece küçük bir kesik.