kötüydü

listen to the pronunciation of kötüydü
التركية - الإنجليزية
bad
error, mistake

Sorry, my bad!.

Not suitable or fitting

Do you think it is a bad idea to confront him directly?.

Tricky; stressful; unpleasant

Divorce is usually a bad experience for everybody involved.

Barksdale AFB, Louisiana (code used herein)
A bad child disobeys rules and instructions or does not behave in a polite and correct way. You are a bad boy for repeating what I told you Many parents find it hard to discourage bad behaviour. = naughty
Food that has gone bad is not suitable to eat because it has started to decay. They bought so much beef that some went bad
If you feel bad about something, you feel rather sorry or guilty about it. You don't have to feel bad about relaxing I feel bad that he's doing most of the work Are you trying to make me feel bad? good
You use bad to indicate that something unpleasant or undesirable is severe or great in degree. He had a bad accident two years ago and had to give up farming This was a bad case of dangerous driving The pain is often so bad she wants to scream The floods are described as the worst in nearly fifty years
Not good; unfavorable; negative
Banque Algerienne de Developpement
{s} harmful; inferior; serious, grave, acute; pernicious, damaging, harmful (e.g.: smoking is bad for the health); defective, not working properly; rotten, decayed, spoiled (such as bad meat)
to make the best of a bad job: see best bad blood: see blood bad luck: see luck to get a bad press: see press to go from bad to worse: see worse. A past tense of bid
Morectenglish | adronato
Of breath, malodorous, foul
"; "a forged twenty dollar bill" having undesirable or negative qualities; "a bad report card"; "his sloppy appearance made a bad impression"; "a bad little boy"; "clothes in bad shape"; "a bad cut"; "bad luck"; "the news was very bad"; "the reviews were bad"; "the pay is bad"; "it was a bad light for reading"; "the movie was a bad choice" characterized by wickedness or immorality; "led a very bad life" keenly sorry or regretful; "felt bad about letting the team down"; "was sorry that she had treated him so badly"; "felt bad about breaking the vase" capable of harming; "bad habits"; "bad air"; "smoking is bad for you" physically unsound or diseased; "has a bad back"; "a bad heart"; "bad teeth"; "an unsound limb"; "unsound teeth" very intense; "a bad headache"; "in a big rage"; "had a big (or bad) shock"; "a bad earthquake"; "a bad storm" not financially safe or secure; "a bad investment"; "high risk investments"; "anything that promises to pay too much can't help being risky"; "speculative business enterprises" nonstandard; "so-called bad grammar" below average in quality or performance; "a bad chess player"; "a bad recital" not capable of being collected; "a bad (or uncollectible) debt
Bad is used to describe something unpleasant, undesirable or of poor quality
faulty; not functional
If you describe a piece of news, an action, or a sign as bad, you mean that it is unlikely to result in benefit or success. The closure of the project is bad news for her staff It was a bad start in my relationship with Warr The report couldn't have come at a worse time for the European Commission. good
keenly sorry or regretful; "felt bad about letting the team down"; "was sorry that she had treated him so badly"; "felt bad about breaking the vase"
kötü
wicked

The wicked Haman tried to wipe out all of the Jews in the kingdom of Persia. - Kötü Haman Pers krallığındaki Yahudilerin hepsini silip yok etmeye çalıştı.

Punish the wicked and save the weak. - Kötüleri cezalandır ve zayıfları koru.

kötü
poor

We had a poor harvest because of the lack of water. - Su yokluğu nedeniyle kötü hasat hasat yaptık.

I am concerned about his poor health. - Ben onun kötü sağlığı hakkında endişe duyuyorum.

kötü
evil

Money is the root of all evil. - Para tüm kötülüklerin köküdür.

The Twitter bird is evil. - Twitter kuşu kötüdür.

kötü
bad

He is such a bad person that everybody dislikes him. - O kadar kötü birisi ki kimse ondan hoşlanmaz.

Don't say bad things about others. - Diğerleri hakkında kötü şeyler söyleme.

kötü
nasty

Tom gave Mary a nasty look. - Tom Mary'ye kötü bir görünüm verdi.

He caught a nasty cold because he stayed up late last night. - Dün gece geç saatlere kadar yatmadığı için kötü üşüttü.

kötü
worse

Shylock is greedy, and what is worse, very stingy. - Shylock aç gözlü, ve daha kötüsü,çok pintidir.

You should consult a doctor if the symptoms get worse. - Belirtiler daha da kötüleşiyorsa bir doktora danışmalısın.

kötü
haunted
kötü
lousy

We're expecting lousy weather today. - Bugün kötü hava bekliyoruz.

I've had a lousy day. - Kötü bir gün geçirdim.

kötü
miserable

The experiment resulted in a miserable failure. - Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.

The weather was miserable yesterday. - Hava dün çok kötüydü.

kötü
frightful
kötü
dissolute
kötü
evildoer

He is an evildoer, are you aware of that? - O bir kötülük eden bir kimse, bunun farkında mısın?

kötü
angrily; malevolently; maliciously
kötü
perverted
kötü
fatal
kötü
gross
kötü
baneful
kötü
dreadfull
kötü
eviler
kötü
(Konuşma Dili) really (used as an intensifier): Kötü acıyor. It really hurts
kötü
evilest
kötü
bleak

My prognosis is bleak. - Benim prognozum kötü.

kötü
not good
kötü
badly

It would be unfair if we treated him so badly. - Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.

He behaved badly to his sons. - O, oğullarına kötü davrandı.

kötü
adverse
kötü
poorly

The lubrication system was poorly designed. - Yağlama sistemi kötü dizayn edilmişti.

Tom did poorly on the test. - Tom testte kötü şekilde yaptı.

kötü
{s} horrible

This medicine tastes horrible. - Bu ilacın tadı çok kötü.

You're not a horrible person. - Sen kötü bir insan değilsin.

kötü
{s} dark

It got dark, and what was worse, it began to rain. - Hava karardı ve daha da kötüsü yağmur yağmaya başladı.

It grew dark, and what was worse, we lost our way. - Hava karardı, ve daha da kötüsü, yolumuzu kaybettik.

kötü
sorry

We are sorry about the bad weather. - Kötü hava hakkında üzgünüz.

Sorry, I'm bad at explaining. - Kusura bakma, açıklama yapma konusunda kötüyüm.

kötü
crummy
kötü
{s} rough

Tom had a rough day at work. - Tom iş yerinde kötü bir gün geçirdi.

kötü
{s} malign

George III has been unfairly maligned by historians. - George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.

Tom is a malignant narcissist. - Tom kötü huylu bir narsisist.

kötü
hedge
kötü
{s} dreadful
kötü
beastly
kötü
wretched
kötü
sticky
kötü
(Felsefe) wrong

There was nothing wrong with their ability, it was just that the expense for each unit was so vast that the cost performance was bad. - Onların yeteneğiyle ilgili yanlış bir şey yoktu, o sadece maliyet performansı kötü olan her bir ünite için giderin çok yüksek olmasıydı.

We got off on the wrong foot. - Kötü bir başlangıç yaptık.

kötü
transgressive
kötü
reprobate
kötü
unwell

Sami was feeling unwell. - Sami kendini kötü hissediyordu.

kötü
unfortunate

Unfortunately, my teachers are not the worst ones. - Maalesef öğretmenlerim en kötüleri değil.

Unfortunately, Brian met with bad weather. - Ne yazık ki, Brian kötü hava ile karşılaştı.

kötü
unfavourable
kötü
wrongful
kötü
(Argo) wack
kötü
bitter

I had a bad cough, so I took the bitter medicine. - Kötü bir öksürüğüm vardı, bu yüzden acı reçete aldım.

kötü
worthless
kötü
corrupt

We hate our wicked and corrupt leaders! - Biz kötü ve yolsuz liderlerimizden nefret ediyoruz!

Money was corrupting Tom. - Para Tom'u kötü yola sürüklüyordu.

kötü
(Tıp) mis-
kötü
vice

Tom says he has no vices. - Tom kötü alışkanlıkları olmadığını söylüyor.

Gambling isn't one of Tom's vices. - Kumar Tom'un kötü alışkanlıklarından biri değil.

kötü
(deyim) go hard with
kötü
(deyim) go hard for
kötü
awful

I have a nasty feeling something awful is going to happen. - Berbat bir şey olacağına dair içimde kötü bir his var.

How awful to reflect that what people say of us is true! - İnsanların hakkımızda söylediklerinin doğru olduğunu bilmek ne kadar kötü!

kötü
pernicious
kötü
nice

One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day. - Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.

He is very nice. He never speaks ill of others. - O çok kibardır. Başkalarının hakkında asla kötü konuşmaz.

kötü
unrighteous
kötü
sinister
kötü
maleficent
kötü
ill

He's still in poor health after his illness. - Hastalığından sonra onun sağlığı hâlâ kötü.

You ought not to speak ill of others behind their backs. - Başkalarını arkalarından kötülememelisiniz.

kötü
sinful
kötü
iniquitous
kötü
hopeless
kötü
amiss
kötü
malignant

Tom is a malignant narcissist. - Tom kötü huylu bir narsisist.

kötü
hateful
kötü
poisonous

Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas. - Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.

kötü
unwholesome
kötü
seamy
kötü
rotten

One rotten apple spoils the barrel. - Bir kötünün bin iyiye zararı var.

kötü
deep
kötü
foul

There was a strange, foul-smelling brown liquid in the waste basket. - Çöp sepetinde garip, kötü kokulu kahverengi bir sıvı vardı.

That foul odor is coming from the river. - O kötü koku nehirden geliyor.

kötü
{s} purple
kötü
be bad
kötü
the evil

She told me about the evils of stealing. - O bana çalmanın kötülüklerinden bahsetti.

The evil spirit was driven away from the house. - Kötü ruh evden kovuldu.

kötü
poor to
kötü
bad to
kötü
the worse
kötü
obnoxious
kötü
hellish
kötü
grotty
kötü
dread
kötü
offensive

Nigger is an offensive word. - Zenci kötü bir kelimedir.

kötü
fierce
kötü
miscreant
kötü
evil, wicked
kötü
bad, evil, nasty, foul
kötü
nefarious
kötü
chintzy
kötü
indifferent
kötü
mis

I feel terrible about my mistake. - Hatam hakkında kötü hissediyorum.

Tom speaks French so badly that he is often misunderstood. - Tom Fransızcayı o kadar kötü konuşuyor ki çoğunlukla yanlış anlaşılıyor.

kötü
worthless, poor in quality
kötü
black

Black cats are bad luck. - Siyah kediler kötü şanstır.

Some superstitious people in America believe that if a black cat crosses your path, you'll have bad luck. - Amerika'daki bazı batıl inançlı insanlar eğer bir kedi sizin yolunuzdan geçerse, kötü şansınız olacağına inanıyor.

kötü
off

He is badly off, because his book doesn't sell well. - O oldukça kötü, çünkü kitabı iyi satmıyor.

Bad weather forced us to call off the picnic. - Kötü hava pikniği iptal etmemiz için bizi zorladı.

kötü
feeble
kötü
horrid
kötü
harmful
kötü
devilish
kötü
heinous
kötü
sardonic
kötü
currish
kötü
flyblown
kötü
{s} ugly

Your English doesn't sound ugly. - İngilizcen kötü görünmüyor.

Tom and Mary had an ugly divorce. - Tom ve Mary kötü bir ayrılma yaşadı.

kötü
shabby
kötü
iniqultous
kötü
ropy
kötü
{s} portentous
kötü
{s} vicious

Sami was a vicious malicious salesman. - Sami kötü niyetli bir satıcıydı.

kötü
{s} stinking

This fish is stinking. - Bu balık kötü kokuyor.

kötü
crook
kötü
rank
kötü
mark

At worst, I will get an average mark. - En kötü ihtimalle, ortalama bir puan alacağım.

kötü
disagreeable
kötü
ungodly
kötü
{i} abuse

I tried to give him some advice, but he just abused me violently. - Ben ona biraz nasihat vermeye çalıştım fakat o bana şiddetle kötü davrandı.

The king abused his power. - Kral, gücünü kötüye kullandı.

kötü
{s} unhallowed
kötü
execrable
التركية - التركية

تعريف kötüydü في التركية التركية القاموس.

kötü
Zararlı, tehlikeli
kötü
Korku, endişe veren: "Yabancının bu kötü kasdına yalnız azmimizle karşı koyduk."- R. E. Ünaydın
kötü
Kişi veya toplum üzerinde olumsuz etkileri olan. İyi, gerekli niteliklere sahip olmayan. İstenilmeyen, gereksiz davranışları olan veya bu davranışlara eğilimli olan (kimse). İstenilmeyen, beğenilmeyen, yararsız, uygun olmayan bir biçimde
kötü
İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan (nesne), fena, iyi karşıtı
kötü
Hoşa gitmeyen
kötü
Kaba ve kırıcı: "Kızına söylemedik kötü lakırtı bırakmamış."- M. Ş. Esendal
kötü
Aşırı, çok
Kötü
(Hukuk) MALUS
Kötü
(Osmanlı Dönemi) FENA
Kötü
berbat
kötü
İstenilmeyen, gereksiz davranışları olan veya bu davranışlara eğilimli olan (kimse)
kötü
Az, yetersiz
kötü
Kaba ve kırıcı
kötü
İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan, fena, iyi karşıtı
kötü
Korku, endişe veren
kötü
Kişi veya toplum üzerinde olumsuz etkileri olan
kötü
İyi, gerekli niteliklere sahip olmayan
kötü
İstenilmeyen, beğenilmeyen, yararsız, uygun olmayan bir biçimde
kötüydü
المفضلات