The wicked Haman tried to wipe out all of the Jews in the kingdom of Persia.
- Kötü Haman Pers krallığındaki Yahudilerin hepsini silip yok etmeye çalıştı.
Don't do wicked things.
- Kötü şeyler yapmayın.
The rice crop is poor this year.
- Pirinç hasatı bu yıl kötü.
We had a poor harvest because of the lack of water.
- Su yokluğu nedeniyle kötü hasat hasat yaptık.
The Twitter bird is evil.
- Twitter kuşu kötüdür.
In my opinion, Twitter bird is the most evil bird in our world.
- Kendi görüşüme göre, Twitter kuşu dünyamızdaki en kötü kuştur.
I've got a bad stomachache.
- Kötü bir karın ağrım var.
Don't say bad things about others.
- Diğerleri hakkında kötü şeyler söyleme.
Tom has a nasty cut on his leg.
- Tom'un bacağında kötü bir kesiği var.
His brother was nasty to me.
- Onun kardeşi bana göre kötüydü.
Tom speaks French worse than English.
- Tom, Fransızcayı İngilizceden daha kötü konuşur.
The weather today is worse than yesterday.
- Bugün hava dünkünden daha kötü.
My uncle is a lousy driver.
- Amcam kötü bir sürücü.
I've had a lousy day.
- Kötü bir gün geçirdim.
The weather was miserable yesterday.
- Hava dün çok kötüydü.
The experiment resulted in a miserable failure.
- Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.
He is an evildoer, are you aware of that?
- O bir kötülük eden bir kimse, bunun farkında mısın?
My prognosis is bleak.
- Benim prognozum kötü.
It's ached before, but never as badly as right now.
- Daha önce ağrıyordu, ama asla şu andaki kadar kötü bir şekilde değil.
It would be unfair if we treated him so badly.
- Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.
Tom did poorly on the test.
- Tom testte kötü şekilde yaptı.
I speak French very poorly.
- Çok kötü bir şekilde Fransızca konuşuyorum.
This medicine tastes horrible.
- Bu ilacın tadı çok kötü.
I hate Sunday! It's a horrible day!
- Pazar gününden nefret ediyorum! Çok kötü bir gün!
It got dark, and what was worse, it began to rain.
- Hava karardı ve daha da kötüsü yağmur yağmaya başladı.
It grew dark, and what was worse, we lost our way.
- Hava karardı, ve daha da kötüsü, yolumuzu kaybettik.
You called me at bad time. Sorry, I'm busy.
- Kötü bir zamanda beni aradın. Üzgünüm, meşgulüm.
I'm sorry that I said such mean things about you and Tom.
- Sen ve Tom hakkında böylesine kötü şeyler söylediğime üzgünüm.
Tom had a rough day at work.
- Tom iş yerinde kötü bir gün geçirdi.
George III has been unfairly maligned by historians.
- George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.
Tom is a malignant narcissist.
- Tom kötü huylu bir narsisist.
There was nothing wrong with their ability, it was just that the expense for each unit was so vast that the cost performance was bad.
- Onların yeteneğiyle ilgili yanlış bir şey yoktu, o sadece maliyet performansı kötü olan her bir ünite için giderin çok yüksek olmasıydı.
I felt bad, so I was admitted into the hospital. However, it turned out that there was nothing really wrong with me.
- Kötü hissediyordum, bu yüzden hastaneye kabul edildim. Fakat bende gerçekten sağlıksız bir şey olmadığı anlaşıldı.
Sami was feeling unwell.
- Sami kendini kötü hissediyordu.
Unfortunately, my teachers are not the worst ones.
- Maalesef öğretmenlerim en kötüleri değil.
Unfortunately, Brian met with bad weather.
- Ne yazık ki, Brian kötü hava ile karşılaştı.
I had a bad cough, so I took the bitter medicine.
- Kötü bir öksürüğüm vardı, bu yüzden acı reçete aldım.
The corruption of the best is the worst.
- En iyi yolsuzluk, en kötüdür.
We hate our wicked and corrupt leaders!
- Biz kötü ve yolsuz liderlerimizden nefret ediyoruz!
I have vices, but gambling isn't one of them.
- Benim kötü alışkanlıklarım var fakat kumar onlardan biri değil.
Tom says he has no vices.
- Tom kötü alışkanlıkları olmadığını söylüyor.
How awful to reflect that what people say of us is true!
- İnsanların hakkımızda söylediklerinin doğru olduğunu bilmek ne kadar kötü!
You look awful. What happened?
- Çok kötü görünüyorsun. Ne oldu?
One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day.
- Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.
He is very nice. He never speaks ill of others.
- O çok kibardır. Başkalarının hakkında asla kötü konuşmaz.
He's still in poor health after his illness.
- Hastalığından sonra onun sağlığı hâlâ kötü.
You ought not to speak ill of others behind their backs.
- Başkalarını arkalarından kötülememelisiniz.
Tom is a malignant narcissist.
- Tom kötü huylu bir narsisist.
Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas.
- Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.
One rotten apple spoils the barrel.
- Bir kötünün bin iyiye zararı var.
There was a strange, foul-smelling brown liquid in the waste basket.
- Çöp sepetinde garip, kötü kokulu kahverengi bir sıvı vardı.
That foul odor is coming from the river.
- O kötü koku nehirden geliyor.
It was Mary's greatest wish to look just like her Barbie doll. The evil genie interpreted this wish too literally.
- Barbie bebeğine benzemek Mary'nin en büyük dileğiydi. Kötü cin bu dileği çok harfiyen yorumladı.
She told me about the evils of stealing.
- O bana çalmanın kötülüklerinden bahsetti.
Nigger is an offensive word.
- Zenci kötü bir kelimedir.
He is not ashamed of his misconduct.
- Görevini kötüye kullanmaktan çekinmez.
I made a bad mistake on the test.
- Testte kötü bir hata yaptım.
I don’t believe that black cats cause bad luck.
- Kara kedilerin kötü şans getirdiklerine inanmıyorum.
Some superstitious people in America believe that if a black cat crosses your path, you'll have bad luck.
- Amerika'daki bazı batıl inançlı insanlar eğer bir kedi sizin yolunuzdan geçerse, kötü şansınız olacağına inanıyor.
This gas gives off a bad smell.
- Bu gaz kötü bir koku verir.
Tom had put off telling Mary the bad news for as long as possible.
- Tom, Mary'ye kötü haberi söylemeyi mümkün olduğu kadar uzun süre erteledi.
Tom thought the watch Mary had given him was ugly.
- Tom Mary'nin ona verdiği saatin kötü olduğunu düşündü.
Tom and Mary had an ugly divorce.
- Tom ve Mary kötü bir ayrılma yaşadı.
Sami was a vicious malicious salesman.
- Sami kötü niyetli bir satıcıydı.
This fish is stinking.
- Bu balık kötü kokuyor.
At worst, I will get an average mark.
- En kötü ihtimalle, ortalama bir puan alacağım.
I tried to give him some advice, but he just abused me violently.
- Ben ona biraz nasihat vermeye çalıştım fakat o bana şiddetle kötü davrandı.
Tom abuses his authority, so no one likes him.
- Tom otoritesini kötüye kullanıyor, bu yüzden hiç kimse onu sevmiyor.