ingilizcede bu anlamı veren modalverb " can".
Çeviri yapabilmek için en az iki dil bilmek gerekir.
- Um übersetzen zu können, muss man zumindest zwei Sprachen beherrschen.
Çeviri yapabilmek için anadil dışında en az bir dil daha bilmek gerekir.
- Um übersetzen zu können, muss man neben seiner Muttersprache zumindest noch eine weitere Sprache beherrschen.
O, yurtdışında eğitim yapabilmek için çok çalışıyor.
- He works hard so that he can study abroad.
Çok fazla fasulye yedim ve şimdi popom ötmeyi durduramıyor.
- I ate too many beans and now my backside cannot stop singing.
Teneke kutuyu atmadan önce ezin.
- Crush the can before you throw it away.
Teneke kutuyu açacak bir şeyim yok.
- I have nothing to open the can with.
Biz ABD'ye hayır diyebilir miyiz?
- Can we say no to the USA?
Büyük Kanyon ABD'deki en popüler yerlerden biridir.
- The Grand Canyon is one of the most popular places in the USA.
Biz sadece Tom'u kovamayız.
- We can't just fire Tom.
Her kovanda sadece bir kraliçe olabilir.
- In each beehive there can only be one queen.
Tom'u kovmaktan daha iyi bir şey istemiyorum ama bunu yapamıyorum.
- I'd like nothing better than to fire Tom, but I can't do that.
What do you believe is true even though you cannot prove it?
- Was glauben Sie ist wahr, obwohl Sie es nicht beweisen können?
I don't like it when mathematicians who know much more than I do can't express themselves clearly.
- Ich mag es nicht, wenn Mathematiker, die viel mehr als ich wissen, sich nicht genau ausdrücken können.
I do not fear terrorists but those who want to make us fear terrorists to be able to reduce our freedom.
- Ich habe keine Angst vor Terroristen, wohl aber vor denen, die uns Angst vor Terroristen machen, um unsere Freiheit beschneiden zu können.
Even if your sentences were actually senseless, you at least have the luck to be able to form beautiful sentences.
- Selbst wenn deine Sätze tatsächlich sinnfrei waren, hast du zumindest das Glück, schöne Sätze bilden zu können.