تعريف kâbul في التركية الإنجليزية القاموس.
- assent
- admittance
- admission
Please tell me the requirements for admission to the college.
- Koleje kabul için gerekli şeyleri anlatabilir misiniz.
Admission to students only.
- Sadece öğrenciler kabul edilir.
- acceptance
Tom gave an acceptance speech.
- Tom bir kabul konuşması yaptı.
Tom's acceptance speech was OK.
- Tom'un kabul konuşması iyiydi.
- concession
- acknowledgement
- acceptance; assent; acquiescence; admission; reception; approval; OK, Okay!, All right!, Agreed!, Done
- approval
- ok
- (Kanun) accept
They accepted him as the city's best doctor.
- Onlar onu şehrin en iyi doktoru olarak kabul ettiler.
Do you accept credit cards?
- Kredi kartlarını kabul ediyor musunuz?
- (Ticaret) election
- agreement
An agreement acceptable to all parties was finally reached.
- Tüm partiler için kabul edilebilir bir anlaşmaya sonunda ulaşıldı.
We had to agree to total confidentiality and sign a non-disclosure agreement.
- Toplam gizliliği kabul etmek ve bir gizlilik sözleşmesi imzalamak zorundaydık.
- adoption
- all well and good
- okay
- well and good
- acceptance bill
- compliance
- acquiescence
- (Kanun) acquiescing
- (Bilgisayar) accepted
I accepted her invitation.
- Onun davetini kabul ettim.
They accepted him as the city's best doctor.
- Onlar onu şehrin en iyi doktoru olarak kabul ettiler.
- (Ticaret) accepting
Thanks for accepting my friend request on Facebook.
- Facebookdaki arkadaşlık isteğini kabul ettiğin için teşekkür ederim.
Tom's body seems to be accepting the transplant.
- Tom'un vücudu nakli kabul edecek gibi görünüyor.
- acknowledge
He acknowledged my presence with a nod.
- O, bir baş selamı ile varlığımı kabul etti.
She acknowledged her mistake.
- O, hatasını kabul etti.
- avow
- all right!
All right. I'll accept your offer.
- Tamam, önerinizi kabul edeceğim.
- allowance
- permit
- recognition
- done
We agreed that something must be done.
- Biz bir şey yapılması gerektiğini kabul ettik.
Tom refused to admit that what he'd done was wrong.
- Tom yaptığı şeyin yanlış olduğunu kabul etmeyi reddetti.
- acceptation
- it's a bargain
- (Hukuk) acceptance, approval, formal confirmation, admission
- receiving
I also use this study for receiving guests.
- Bu çalışma odasını misafirleri kabul etmek için de kullanırım.
- receiving (someone)
- approve
The motion was approved unanimously.
- Önerge oy birliği ile kabul edildi.
Father will never approve of my marriage.
- Babam, evliliğimi kabul etmeyecek.
- thumbs up
Tom gave Mary a thumbs up.
- Tom Mary'yi kabul etti.
- agreed
The girl's parents agreed to her request.
- Kızın ebeveynleri onun ricasını kabul etti.
President Roosevelt agreed to help.
- Başkan Roosevelt yardım etmeyi kabul etti.
- acceptance; assent: acquiescence
- reception
There were beautiful flowers on the reception desk.
- Kabul masasında güzel çiçekler vardı.
She made a wonderful speech at her friend's wedding reception.
- O, arkadaşının düğün kabulünde harika bir konuşma yaptı.
- I accept it./I agree./I assent
- enactment
- acceptence
- sanction
- accept to
- acception
- {i} acknowledgment
- drawing room
- (Nükleer Bilimler) assumption
- enact
- acquiescense
- kabul etmek
- approve
Tom has to approve this.
- Tom bunu kabul etmek zorunda.
- kabul edilebilir
- admissible
- kabul edilir
- acceptable
- kabul etmek
- acknowledge
It's often very hard to acknowledge that you may have outgrown your friendship.
- Arkadaşlığınızı aşmış olabileceğinizi kabul etmek genelde çok zordur.
We have to acknowledge that.
- Bunu kabul etmek zorundayız.
- kabul etmek
- agree
I had no choice but to agree.
- Kabul etmekten başka seçeneğim yoktu.
He was foolish to agree to the plan.
- Planı kabul etmek aptalcaydı.
- kabul etmemek
- reject
- kabul etmek zorunda kalmak
- concede
- kabul etmek
- ok
- kabul salonu
- chamber
- kabul edilebilirlik
- admissibility
- kabul edilebilirlik
- acceptability
- kabul et
- (Konuşma Dili) let's face it
- kabul etmek
- confess
- kabul etmemek
- disclaim
- kabul ifade eden
- concessive
- kabul etmeyenler
- noes
- kabul eden
- receiver
- kabul eden
- agreeing
- kabul eden
- (Kanun) acceder
- kabul edildi
- sustained
- kabul edilir
- agreeable
- kabul edilmek
- make the cut
- kabul edilmek
- get across
- kabul edilmek
- go through
- kabul edilmek
- accepted
MasterCard and Visa are accepted.
- MasterCard ve Visa kabul edilmektedir.
Entries are now being accepted.
- Girişler artık kabul edilmektedir.
- kabul edilmelidir ki
- admittedly
- kabul edilmez özür
- lame excuse
- kabul etme
- acknowledge
You should acknowledge your failure.
- Başarısızlığını kabul etmelisin.
He didn't acknowledge defeat.
- O, yenilgiyi kabul etmedi.
- kabul etme
- acceptingness
- kabul etme
- acknowledging
Unlike yourself, I'm used to acknowledging my mistakes.
- Senin aksine, ben hatalarımı kabul etmeye alışkınım.
Tom was never very good at acknowledging mistakes.
- Tom hataları kabul etmede çok iyi değildi.
- kabul etme
- acceptant
- kabul etme
- commissioning
- kabul etme
- (Bilgisayar) don't accept
Don't accept drinks from strangers.
- Yabancılardan içecek kabul etmeyin.
Don't accept rides from strangers.
- Yabancılardan gezinti kabul etmeyin.
- kabul etme
- avow
- kabul etme
- (Kanun) acknowledgement
- kabul etme
- embracement
- kabul etme
- conceding
- kabul etmek
- sustain
- kabul etmek
- defer to
- kabul etmek
- regard as
- kabul etmek
- presume
- kabul etmek
- recognize
- kabul etmek
- enrol
- kabul etmek
- take in
- kabul etmek
- have
I have no choice but to accept your proposals.
- Önerilerinizi kabul etmekten başka seçeneğim yok.
I have to admit I'm a little hesitant about asking Tom for help.
- Tom'dan yardım isteme konusunda biraz tereddütlü olduğumu kabul etmek zorundayım.
- kabul etmek
- (Ticaret) enact
- kabul etmek
- (Konuşma Dili) come clean
- kabul etmek
- daybreak
- kabul etmek
- come to terms with
- kabul etmek
- be sold on
- kabul etmek
- (Kanun) concur
- kabul etmek
- receive somebody
- kabul etmek
- fall in with somebody
- kabul etmek
- say yes
- kabul etmek
- postulate
- kabul etmek
- agree to
We had to agree to total confidentiality and sign a non-disclosure agreement.
- Toplam gizliliği kabul etmek ve bir gizlilik sözleşmesi imzalamak zorundaydık.
There is no choice but to agree to his plan.
- Onun planını kabul etmekten başka seçenek yoktur.
- kabul etmek
- acquiescence
- kabul etmek
- accede to
- kabul etmek
- consist of
- kabul etmek
- accede
- kabul etmek
- defer
- kabul etmek
- embrace
- kabul etmek
- consent
- kabul etmek
- acquiesce
- kabul etmek
- grant
- kabul etmek
- assume
- kabul etmek
- (Politika, Siyaset) receive
Tom isn't yet ready to receive visitors.
- Tom henüz ziyaretçi kabul etmek için hazır değil.
- kabul etmek
- ok, ok
- kabul etmek
- concede
- kabul etmek
- take
I don't want to take on any more work.
- Daha fazla iş kabul etmek istemiyorum.
I'd like to take Tom up on his offer.
- Tom'un teklifini kabul etmek istiyorum.
- kabul etmek
- allow
- kabul etmek
- assent
- kabul etmek
- take something on
- kabul etmek
- sanction
- kabul etmek
- fall in with
- kabul etmek
- assent to
- kabul etmek
- favor
- kabul etmek
- settle for
- kabul etmek
- give in
- kabul etmek
- go along with
- kabul etmek
- hold
- kabul etmek
- (Ticaret) endorse
- kabul etmek
- avow oneself
- kabul etmek
- favour
- kabul etmek
- consider
- kabul etmek (bir dini)
- embrace
- kabul etmek (işi)
- take on
- kabul görmek
- be accepted
- kabul görmek
- be admitted
- kabul görmek
- be approved
- kabul görmek
- gain acceptance
- kabul görmek
- gain admission
- kabul olmak
- be accepted
- kabul olmak
- be approved
- kabul oyu
- (Politika, Siyaset) affirmative vote
- kabul salonu
- hall
- kabul edilmiştir
- sustained
- kabul töreni
- rout
- Kabul olunmayacak duaya amin denmez
- (Atasözü) What is inadmissable meets with deaf ear
- kabul edilebilir
- Acceptable, reasonable, fair
- kabul edilemez olmak
- to be unacceptable
- kabul edilmez
- be accepted
- kabul etmek
- honour [Brit.]
- kabul etmeme
- nonacceptance
- kabul etmemek
- gainsay
- kabul eden
- consentient
- kabul eden
- acquiescent
- kabul eden
- susceptive
- kabul eden kimse
- receiver
- kabul ederek
- agreeably
- kabul ederek
- approvingly
- kabul ederek
- (Hukuk) recognising ... (in convention)
- kabul edilebilen gürültü düzeyi
- (Hukuk) permissible noise level
- kabul edilebilir
- done
- kabul edilebilir
- non objectionable
- kabul edilebilir
- acceptable, admissible
- kabul edilebilir
- receivable
- kabul edilebilirlik
- (Hukuk) receivability, admissibility
- kabul edilemez
- unacceptable
Violence against anyone is unacceptable.
- Birine karşı şiddet kabul edilemez.
This is completely unacceptable.
- Bu tamamen kabul edilemez.
- kabul edilemez
- inadmissible
- kabul edilemez
- stiff
- kabul edilemez özür
- lame excuse
- kabul edilen
- accepted
- kabul edilen
- putative
- kabul edilen
- acknowledged
- kabul edilen
- adopted
- kabul edilenden fazlasını almak
- (Hukuk) to encroach
- kabul edilir
- admissible
- kabul edilme
- (Hukuk) recognition
- kabul edilmek
- be approved of
- kabul edilmek
- pass muster
- kabul edilmek
- be accepted
Tom wanted to be accepted.
- Tom kabul edilmek istedi.
- kabul edilmek
- gain admission
- kabul edilmek
- take
- kabul edilmek
- 1. to be accepted. 2. to be received (into someone's presence)
- kabul edilmek
- be admitted
Where should I go to be admitted into the emergency room?
- Acil servise kabul edilmek için nereye gitmeliyim?
- kabul edilmemiş
- unrecognized
- kabul edilmemiş
- dishonoured [Brit.]
- kabul edilmezlik
- inadmissibility
- kabul edilmiş
- uncontested
- kabul edilmiş
- (Hukuk) adopted
- kabul edilmiş
- received
- kabul edilmiş
- admitted
- kabul edilmiş
- canonical
- kabul edilmiş
- (itiraz) sustained
- kabul etme
- avowal
- kabul etme
- agreement
We had to agree to total confidentiality and sign a non-disclosure agreement.
- Toplam gizliliği kabul etmek ve bir gizlilik sözleşmesi imzalamak zorundaydık.
- kabul etme
- intromission
- kabul etme
- (Hukuk) adoption
- kabul etme
- (vücut) take
- kabul etme
- acquiescence
- kabul etme
- acceptance
His acceptance of the present was regarded as bribery.
- Onun hediyeyi kabul etmesi rüşvet olarak kabul edildi
- kabul etmek
- (çek) honor
- kabul etmek
- (üyeliğe vb.) enfranchise
- kabul etmek
- 1. to accept; to consent, agree to; to acquiesce in. 2. to receive (someone)
- kabul etmek
- turn thumbs up on
- kabul etmek
- certify
- kabul etmek
- (Hukuk) to adopt, to approve, to grant, to acknowledge
- kabul etmek
- a) to accept, to consent, to agree (to), to assent (to), to accede b) to admit, to concede, to acknowledge c) to receive (sb) d) to approve, to adopt e) to presume
- kabul etmem
- i won't hear of it
- kabul etmeme
- impeachment
- kabul etmeme
- (Hukuk) exclusion
- kabul etmeme
- disavowal
- kabul etmeme
- refusal
- kabul etmemek
- disapprove
- kabul etmemek
- repudiate
- kabul etmemek
- refuse
- kabul etmemek
- rule out
- kabul etmemek
- wave aside
- kabul etmemek
- rule smth. out of order