Biletler, alındığı gün de dahil olmak üzere sadece iki gün geçerlidir.
- Tickets are valid for just two days, including the day they are purchased on.
Yaz tatili sırasında sadece dinleneceğim.
- I'm just going to rest during the summer vacation.
Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
- Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
Onun payını ödememiz adildir.
- It is just that we should pay his share.
Bu yalnızca onun şemsiyesi olmalı.
- This just has to be his umbrella.
Bazıları yalnızca zaman geçsin diye kitap okurlar.
- Some read books just to pass time.
Henüz ne diyeceğimi bilmiyorum.
- I just don't know what to say.
Johnny sadece birkaç ay önce İspanya'ya taşındı, o henüz İspanyolca konuşmaya alışkın değil.
- Johnny moved to Spain just a few months ago, so he isn't used to speaking Spanish as yet.
Ben onu adaletli yapamam.
- I can't do it justice.
Biz o konuda her iki tarafa adaletli davranmalıyız.
- We should do justice to both sides on that issue.
Bence, sigara karşıtı yasa makul.
- The anti-smoking law is just, in my opinion.
Öyle yapmamın makul olduğunu düşüneceksin.
- You will think it just that I should do so.
Suudi Arabistan büyük elçisinin istifa ettiğini az önce gördüm.
- I've seen just now that the ambassador of Saudi Arabia has resigned.
O az önce izinli gitti.
- He's just gone on leave.
O, tam senin gibi, iyi bir golfçü.
- He, just like you, is a good golfer.
Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.
- You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great.
Davranışını nasıl haklı gösterebilirsin?
- How can you justify your behavior?
Sadece haklı olabilirsin.
- You might just be right.
Dükkan tiyatronun tam karşısında.
- The store is just across from the theater.
Bir kelime kullandığımda,Humpty Dumpty ifade etmek için tam benim seçtiğimi o ifade ediyor-ne daha fazla ne daha az dedi.
- When I use a word, Humpty Dumpty said, it means just what I choose it to mean - neither more nor less.
Tom tam doğru zamanda geldi.
- Tom showed up at just the right moment.
Tom tam gece yarısından önce yatağa doğru gitti.
- Tom crawled into bed just before midnight.
Yaz tatili sırasında sadece dinleneceğim.
- I'm just going to rest during the summer vacation.
Caz ölmedi, sadece komik kokuyor.
- Jazz isn't dead, it just smells funny.
Bence Tom'un öfkesi sadece bir savunma mekanizması; Yerinde olsam şahsen bunu kabul etmezdim.
- I think Tom's anger is just a defense mechanism; I wouldn't take it personally if I were you.
Ben onu ararken sadece bir dakika yerinde kal.
- Just stay put for a minute while I look for him.
Bu sadece mantıklı olmuyor.
- This just doesn't make sense.
Sadece bana mantıklı gelmiyor.
- That just doesn't make sense to me.
Tom kirayı ödemek için yeterli parayı zar zor kazanmayı başardı.
- Tom just barely managed to earn enough money to pay the rent.
Tom testi sadece zar zor geçti.
- Tom just barely passed the test.
Testi güçlükle geçmeyi başardı.
- He just barely managed to pass the test.
Tom geçinmek için güçlükle yeterince kazanıyor.
- Tom just barely earns enough to live on.
Ben kimim? Ben bir şairim. Ne yapıyorum? Yazıyorum. Nasıl yaşıyorum? Güçbela yaşıyorum.
- Who am I? I am a poet. What do I do? I write. How do I live? I just live.
Belediye binası hemen köşede.
- The city hall is just around the corner.
Tom genellikle gece yarısından hemen önce yatmaya gider.
- Tom usually goes to bed just before midnight.
Burada işimiz neredeyse bitmek üzere.
- We're just about finished here.
Tom fıstığın haricinde neredeyse her şeyi yiyebiliyor.
- Tom can eat just about anything but peanuts.
O biraz önce odasını temizledi.
- She just cleaned her room.
Güneş biraz önce battı.
- The sun just went down.
Bizim bu evimiz sadece yeniden dekore edildi ve altı aylığına burada yaşamadık.
- This house of ours has just been redecorated, and we haven't lived here for sixth months.
Mary daha yeni eve geldi.
- Mary has just come home.
Tom sadece arkadaş olmak istedi. Ancak, Mary çok daha fazlasını istedi.
- Tom wanted to be just friends. However, Mary wanted much more.
Richter ölçeğine göre büyüklüğü 5.0'ı aşan beş sarsıntı sadece bu hafta Japonya sarstı, ancak bilim adamları beklenen en büyük artçının henüz vurmadığı konusunda uyarıyorlar.
- Five tremors in excess of magnitude 5.0 on the Richter scale have shaken Japan just this week, but scientists are warning that the largest expected aftershock has yet to hit.
Ben şimdi bir silah sesi duydum.
- I heard a shot just now.
Ben şimdi onun adını hatırlayamıyorum.
- I can't think of his name just now.
Biz sadece dürüst oluyoruz.
- We were just being honest.
Tom sadece dürüst oluyor.
- Tom is just being honest.
Sadece net bir cevap istiyorum. Daha fazla bir şey değil.
- I just want a straight answer. Nothing more.
Tom'un en büyük oğlu, tam anlamıyla kendisine benziyor.
- Tom's oldest son looks just like him.
Her şey tam anlamıyla önceki gibi.
- Everything's just like before.
Tek kelimeyle harika görünüyor.
- It looks just perfect.
Tom tek kelimeyle iyi yönetiyor.
- Tom has been managing just fine.
Tom kıl payı treni kaçırdı.
- Tom just missed the train.
Bu figürün Marilyn Monroe'yu temsil ettiği varsayılır, ama onun adaletini temsil ettiğini sanmıyorum.
- This figure is supposed to represent Marilyn Monroe, but I don't think it does her justice.
Merhametsiz adalet zulümdür, adaletsiz merhamet yok olmanın anasıdır.
- Justice without mercy is cruelty; mercy without justice is the mother of dissolution.
Henüz sabahın beşiydi ama yine de aydınlıktı.
- It's just five in the morning, but nevertheless it is light out.
Yolculuğumuz; uzun, çetin ve tehlikeliydi. Yine de evlerimize sağ salim döndüğümüz için mutluyuz.
- Our trip was long, difficult and dangerous. We're just happy to be back home in one piece.
Bu yalnızca onun şemsiyesi olmalı.
- This just has to be his umbrella.
Bu sabah buraya yalnızca ben geldim.
- I just got here this morning.
Barış şiddetin yokluğu değildir ancak adaletin varlığıdır.
- Peace is not the absence of violence but the presence of justice.
Kesinlikle. Ancak onu teyit etmem gerekecek, lütfen sadece biraz bekleyin.
- Certainly. I will need to confirm it, however. Please wait just a moment.
He calls it vermillion, but it's just red to me.
It is a just assessment of the facts.
It looks like a just solution at first glance.
The piece just might fit.
He wants everything just right for the big day.