Caz ölmedi, sadece komik kokuyor.
- Jazz isn't dead, it just smells funny.
Yaz tatili sırasında sadece dinleneceğim.
- I'm just going to rest during the summer vacation.
Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
- Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
Onun payını ödememiz adildir.
- It is just that we should pay his share.
Hayır, teşekkürler. Yalnızca bakıyorum.
- No, thank you. I am just looking.
Hayır, teşekkürler. Yalnızca bakıyorum.
- No, thank you. I'm just looking.
Eğer henüz yemek yediysen, yüzmesen iyi olur.
- You'd better not swim if you've just eaten.
Yolculuk henüz başladı.
- The journey has just begun.
Açıklama makul geliyor ama bu sadece tutarlı değil.
- Your explanation sounds plausible, but it just doesn't hold water.
Bence, sigara karşıtı yasa makul.
- The anti-smoking law is just, in my opinion.
O, tam senin gibi, iyi bir golfçü.
- He, just like you, is a good golfer.
Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.
- You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great.
Sadece haklı olduğumdan emin olmak istedim.
- I just wanted to make sure I was right.
Davranışını nasıl haklı gösterebilirsin?
- How can you justify your behavior?
Tom tam doğru zamanda geldi.
- Tom arrived at just the right moment.
Tom tam doğru zamanda geldi.
- Tom showed up at just the right moment.
Yaz tatili sırasında sadece dinleneceğim.
- I'm just going to rest during the summer vacation.
Biletler, alındığı gün de dahil olmak üzere sadece iki gün geçerlidir.
- Tickets are valid for just two days, including the day they are purchased on.
Muayene odasından tam ayrılırken doktor hoşça kal diyerek elini salladı.
- Just as we were leaving the exam room the doctor waved his hand saying, 'bye-bye'.
Dükkan tiyatronun tam karşısında.
- The store is just across from the theater.
Bence Tom'un öfkesi sadece bir savunma mekanizması; Yerinde olsam şahsen bunu kabul etmezdim.
- I think Tom's anger is just a defense mechanism; I wouldn't take it personally if I were you.
Ben onu ararken sadece bir dakika yerinde kal.
- Just stay put for a minute while I look for him.
Ben sadece Tom'un Mary ile mantıklı konuşabileceğini düşündüm.
- I just thought Tom might talk some sense into Mary.
O sadece mantıklı değil.
- That just doesn't make sense.
Biz sadece dürüst oluyoruz.
- We were just being honest.
Aptal! Seni sevdiğini söylediğinde dürüst olmuyor. Hâlâ anlamadın mı? O, tam bir altın arayıcısı.
- Idiot! She's not being honest when she says she loves you. Haven't you figured it out yet? She's just a gold digger.
Tom kirayı ödemek için yeterli parayı zar zor kazanmayı başardı.
- Tom just barely managed to earn enough money to pay the rent.
Tom testi sadece zar zor geçti.
- Tom just barely passed the test.
Tom geçinmek için güçlükle yeterince kazanıyor.
- Tom just barely earns enough to live on.
Testi güçlükle geçebildim.
- I just barely managed to pass the test.
Ben kimim? Ben bir şairim. Ne yapıyorum? Yazıyorum. Nasıl yaşıyorum? Güçbela yaşıyorum.
- Who am I? I am a poet. What do I do? I write. How do I live? I just live.
Barış şiddetin yokluğu değildir ancak adaletin varlığıdır.
- Peace is not the absence of violence but the presence of justice.
Richter ölçeğine göre büyüklüğü 5.0'ı aşan beş sarsıntı sadece bu hafta Japonya sarstı, ancak bilim adamları beklenen en büyük artçının henüz vurmadığı konusunda uyarıyorlar.
- Five tremors in excess of magnitude 5.0 on the Richter scale have shaken Japan just this week, but scientists are warning that the largest expected aftershock has yet to hit.
Küçük ev, şimdiye kadar tıpkı altındaki kadar iyi olmasına rağmen,eski püskü görünmeye başladı.
- The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath.
Şimdi dışarıya gelmen ve o tür bir şey söylemen yangına körükle gitmek olur.
- For you to come out and say that kind of thing now would just be pouring oil on the fire.
Sadece net bir cevap istiyorum. Daha fazla bir şey değil.
- I just want a straight answer. Nothing more.
Her şey tam anlamıyla önceki gibi.
- Everything's just like before.
Yeni şapkana tam anlamıyla bayılıyorum.
- I just adore your new hat.
Tom tek kelimeyle farklı.
- Tom is just different.
Tom tek kelimeyle iyi yönetiyor.
- Tom has been managing just fine.
Tom kıl payı treni kaçırdı.
- Tom just missed the train.
Merhametsiz adalet zulümdür, adaletsiz merhamet yok olmanın anasıdır.
- Justice without mercy is cruelty; mercy without justice is the mother of dissolution.
Adalet sonunda galip gelecek.
- Justice will prevail in the end.
Yolculuğumuz; uzun, çetin ve tehlikeliydi. Yine de evlerimize sağ salim döndüğümüz için mutluyuz.
- Our trip was long, difficult and dangerous. We're just happy to be back home in one piece.
Henüz sabahın beşiydi ama yine de aydınlıktı.
- It's just five in the morning, but nevertheless it is light out.
Sadece yalnız bırakılmak istediler.
- They just wanted to be left alone.
Lütfen sadece beni yalnız bırak. Düşünmek istiyorum.
- Please just leave me alone. I want to think.
Şanslı bir ruh seni terk ettiği zaman, bir başkası seni alır.Ben az önce bir iş sınavını geçtim.
- When one lucky spirit abandons you another picks you up. I just passed an exam for a job.
Ann raporunu yazmayı az önce bitirdi.
- Ann has just finished writing her report.
Ben onu adaletli yapamam.
- I can't do it justice.
Biz o konuda her iki tarafa adaletli davranmalıyız.
- We should do justice to both sides on that issue.
Belediye binası hemen köşede.
- The city hall is just around the corner.
Tom'un Boston'un hemen dışında küçük bir çiftliği var.
- Tom has a small farm just outside of Boston.
Burada işimiz neredeyse bitmek üzere.
- We're just about finished here.
Senin bu iş planı neredeyse çok iyimser görünüyor. Bütün söyleyebileceğim onun bir boş hayalden daha fazlası olduğunu ummamdır.
- This business plan of yours seems almost too optimistic. All I can say is I hope it's more than just wishful thinking.
Galiba Tom biraz önce bana yalan söyledi.
- I think Tom just lied to me.
Biraz önce sana söylediğimi unut.
- Forget what I have just told you.
Tom aldığı eski gitara yeni teller taktı.
- Tom put new strings on the old guitar that he had just bought.
Tom satın aldığı yeni masa örtüsünü masaya koydu.
- Tom put the new tablecloth he had just bought on the table.
Kesinlikle. Ancak onu teyit etmem gerekecek, lütfen sadece biraz bekleyin.
- Certainly. I will need to confirm it, however. Please wait just a moment.
Richter ölçeğine göre büyüklüğü 5.0'ı aşan beş sarsıntı sadece bu hafta Japonya sarstı, ancak bilim adamları beklenen en büyük artçının henüz vurmadığı konusunda uyarıyorlar.
- Five tremors in excess of magnitude 5.0 on the Richter scale have shaken Japan just this week, but scientists are warning that the largest expected aftershock has yet to hit.
Tom'unki tıpkı Mary'ninki kadar yeni.
- Tom's is just as new as Mary's.
Tıpkı Amerikalıların Beyzbolu sevdiği gibi, İngilizler kriketi severler.
- Just as the Americans like baseball, the British like cricket.
Öylesine yapabilirsin,bu nasıl yapıldığını bildiğin anlamına gelmez.
- Just because you can, doesn't mean you know how.
İngilizce ödevimi yapmayı henüz şimdi bitirdim.
- I have just now finished doing my English homework.
Az önce yağmur yağmaya başladı.
- It began raining just now.
Erkek arkadaşın seni beklemekten usandı ve şimdi az önce gitti.
- Your boyfriend got tired of waiting for you and left just now.
Konumunu yitirdi çünkü yalan söylemekten kaçınmıştı.
- He lost his position just because he refused to tell a lie.
Büyüyünce aynı senin gibi olmak istiyorum.
- When I grow up, I want to be just like you.
Büyüyünce aynı babam gibi olmak istiyorum.
- When I grow up I want to be just like my Dad.
Şu anda o sorun hakkında düşünüyordum.
- I was just now thinking about that problem.
Ben, şu anda ters bir şey düşündüğüne dair bahse girerim.
- I just bet you were thinking something perverse just now.
Tom artık hemen hemen her yerde olabilr.
- Tom could be just about anywhere by now.
Tom hemen hemen senin kadar uzun.
- Tom is just about as tall as you are.
Tom fıstığın haricinde neredeyse her şeyi yiyebiliyor.
- Tom can eat just about anything but peanuts.
Bu oda neredeyse yeterince büyük.
- This room is just about big enough.
Evet, ama o hemen şimdi gitti.
- Yes, but she left just now.
Hemen şimdi sana geliyorum.
- I'm coming to you just now.
Ben sadece biraz çekindim.
- I did hesitate just a bit.
O sadece biraz iğrenç.
- She's just a bit nauseous.
Pavlov köpeklerini beslemeden hemen önce zil çalardı.
- Pavlov rang a bell just before he fed his dogs.
Akşam yemeğinden hemen önce şekerleme yememeni sana kaç kez söylemek zorundayım.
- How many times do I have to tell you not to eat candy just before dinner?
Tom geçen hafta sadece Boston'daydı.
- Tom was just in Boston last week.
O onunla sadece ilgilenmiyor, ona deli oluyor.
- He is not just interested, he's crazy about it.
Just in case you were wondering .
Tom tam vaktinde okula geldi.
- Tom got to school just in time.
Tom Noel için tam vaktinde eve geri döndü.
- Tom came back home just in time for Christmas.
O sadece ben miyim yoksa orada bir kedi mi var?
- Is it just me or is there a cat there?
O filmi sevmeyen sadece ben değildim.
- It wasn't just me who didn't like that movie.
Hemen sahilin oralarda beğeneceğini düşündüğüm gerçekten iyi bir lokanta var.
- There is a really good restaurant just off the beach that I think you'd enjoy.
They need things to be perfect or just right.
Büyüyünce tıpkı babam gibi olmak istiyorum.
- When I grow up, I want to be just like my father.
O onun kulağına bir şey fısıldadığında, o sanki hipnotize olmuş gibi, tam onun söylediği gibi hareket etti.
- When he whispered something into her ear, she moved just as he said, as if she had been hypnotized.
Sporcuların yedikleri yiyecek tam olarak ne tür egzersizleri yaptıkları kadar önemlidir.
- The food athletes eat is just as important as what kind of exercises they do.
Sadece takılmak için ne kadar eğlenceli olduğunu unuttum.
- I forgot just how fun you are to hang out with.
Sadece ne kadar büyük bir aptal olduğumu mu düşünüyorsun?
- Just how big an idiot do you think I am?
Henüz kararını verme.
- Don't make up your mind just yet.
Henüz onlara söyleme.
- Don't tell them just yet.
Bizim için sadece bir dakika bekleyebilir misiniz lütfen? Sonra biz sizinle geleceğiz.
- Could you please wait just a moment for us? Then we'll go with you.
Bir dakika. Henüz bitirmedim.
- Just a moment. I haven't finished yet.
Tom yaklaşık olarak söylediğim her şeyin tersini söylüyor.
- Tom contradicts just about everything I say.
Tom yaklaşık senin yaşında.
- Tom is just about your age.
Sanırım aşağı yukarı istediğim bilgisayarı alacak kadar param var.
- I think I have just about enough money to buy the computer that I want.
Tom istediği bir şeyi almak için aşağı yukarı yeterince zengin.
- Tom is rich enough to buy just about anything he wants.
Bu tıpkı ayda yürümek gibi bir şey.
- It's just like walking on the moon.
Tıpkı batan bir gemiyi terkeden fareler gibi.
- It's just like rats leaving a sinking ship.
O şimdi eve geldi. Bunu bilmiyor muydunuz?
- He came home just now. Didn't you know that?
Ben şimdi onun adını hatırlayamıyorum.
- I can't think of his name just now.
He calls it vermillion, but it's just red to me.
It is a just assessment of the facts.
It looks like a just solution at first glance.
The piece just might fit.
He wants everything just right for the big day.
They just left, but you may leave a message at the desk.
The pitch is ... juuuuust a bit outside. The catcher didn't even reach for that one.
The first pitch is ... just a bit outside.
After screening her application, the office manager decided that the young woman was just another pretty face and decided to hire someone who was better.
Marshall stepped away from the conversation, and it was just as well. It could only have gotten hotter from that point.
; nor shall private property be taken for public use, without just compensation.
It may appear that they're getting ahead by cheating, but they'll get their just deserts in the end.
Well that's just ducky!.
Throughout 1782 and most of 1783 there was a mixture of defacto peace but preparedness for war just in case it should be resumed, a sort of cold war.
We were jogging slowly in the park when, just like that, she collapsed.
I'll be coming just now.
I was talking to my friend on the phone just now.
He didn't like it one bit, but he smiled just the same.
The fortuneteller told Jane that there was an adventure for her just around the corner.
I may as well have a look.
... is just a matter that there's a big age gap between her and the ...
... So just to the data, our archive provides the old data, ...