Habere sevinçten çıldırmış olabilir.
- She may well be beside herself with joy at the news.
Sevinç gözyaşları onların yanaklarından aktı.
- Tears of joy rained down their cheeks.
Tom bir çalınan aracın içinde keyif binişinde yakalandı.
- Tom was caught joyriding in a stolen vehicle.
Neşeli beklentiyle doldurulduk.
- We were filled with joyful expectation.
Güzel hava yolculuğumuza neşe ekledi.
- Fine weather added to the joy of our trip.
Müziğin olduğu yerde eğlence var.
- Where there is music there is joy.
Müzik öfkeye ses, eğlenceye şekil verir.
- Music gives sound to fury, shape to joy.
Heberi duyduğumda zevkten dört köşe oldum.
- I jumped for joy when I heard the news.
O, zevkten dört köşe oluyor.
- She's jumping with joy.
Ne mutluluk ne de üzüntü sonsuza kadar sürebilir.
- Neither joy nor sorrow can last forever.
Acı riski olmadan, mutluluk ve sevinç olamaz.
- Without the risk of pain, there can be no happiness and joy.
Bir dil öğrenmenin geleneksel yolu olsa olsa birinin görev duygusunu tatmin edebilir ama o bir sevinç kaynağı olarak hizmet edemez. Ayrıca muhtemelen başarılı olmayacaktır.
- The traditional way of learning a language may satisfy at most one's sense of duty, but it can hardly serve as a source of joy. Nor will it likely be successful.
She was named Muriel — after the rather peculiar name of John's mother. Her own mother would have it so; only wishing out of her full heart, happy one! that there should be a slight alteration made in the second name. Therefore the baby was called Muriel Joy — Muriel Joy Halifax.
The joys and demands of new parents.