jüngste

listen to the pronunciation of jüngste
ألمانية - التركية
en genç; (en) son
(das) jüngste Gericht
Kıyamet günün. (Christianların inancına göreki version.)
Der jüngste
en küçüğü
الإنجليزية - التركية

تعريف jüngste في الإنجليزية التركية القاموس.

last
son

Devenin belini kıran son saman çöpü. - The last straw breaks the camel's back.

Son 100 yılın bilim ve teknoloji ve topluluğun diğer alanlarındaki gelişmeler hayat kalitesine hem avantajlar hem de dezavantajlar getirdi. - Advances in science and technology and other areas of society in the last 100 years have brought to the quality of life both advantages and disadvantages.

last
{f} sürmek

Tom son dört yılda iki kez alkollü araba sürmekten mahkûm edildi. - Tom has been convicted of drunken driving twice in the last four years.

last
{s} geçen

O, geçen yıl o şirket için çalışmaya başladı. - He began to work for that company last year.

Bu, bizim geçen sene kaldığımız oteldir. - This is the hotel where we stayed last year.

last
{f} dayanmak
last
bitmemek
last
son olarak

Son olarak ailemle birlikte Disneyland'a gittiğimden beri uzun zaman oldu. - It has been so long since I last went to Disneyland with my family.

Tom son olarak vardı. - Tom was the last to arrive.

last
herkesten sonra
last
en son

Çin'e gittiğim en son zaman, Şangay'ı ziyaret ettim. - The last time I went to China, I visited Shanghai.

En sonunda hatasını anladı. - At last, he realized his error.

last
herşeyden sonra
last
{f} sür

Konuşma otuz dakika sürdü. - The speech lasted thirty minutes.

Sürücü ehliyetimi geçen ay yenilettim. - I had my driver's license renewed last month.

last
{i} ölüm

Dün gece babam huzurlu bir ölümle öldü. - My father died a peaceful death last night.

Tom geçen yaz yakın bir ölüm deneyimi yaşadı. - Tom had a near death experience last summer.

last
en sonra
last
{i} kundura kalıbı
last
sonuncu olarak
last
(zarf) son, sonunda, sonuç olarak, son kez, son olarak
last
en nihayet
last
gayet
last
son kez

Mağazaya gidiyorum ve kimi görüyorum? Onunla son kez buluştuğumuzdan beri kendisinde neler gittiğini bana hemen anlatmaya başlayan bir Amerikan arkadaşımı. - I go into the store, and who do I see? An American friend, who immediately begins to tell me what has been going on with him since we last met.

Son kez bir ağaca ne zaman tırmandığımı hatırlamıyorum. - I don't remember the last time I climbed a tree.

last
son mudafaa
ألمانية - الإنجليزية
(the) latter
last
youngest

I'm the youngest in the family. - Ich bin das jüngste Kind.

His mother had three sons, of whom he was the youngest. - Seine Mutter hatte drei Söhne, von denen er der jüngste war.

jüngste Entwicklungen
recent developments
jüngste
the latest …
Der jüngste Geschützbeschuss erinnert daran, dass die beiden Teile Koreas formel
The latest gunfire serves as a reminder that the two Koreas are formally still at war
Der jüngste Sieg ist eine weitere Bestätigung für die Mannschaft.
The recent win is another feather in the team's cap
Die jüngste Spekulationswelle ist wieder abgeebbt.
The most recent wave of speculation has declined
Die jüngste Waffenruhe scheint zu halten.
The latest cease-fire seems to be holding
Dieses jüngste Urteil ist ein herber Schlag für den Softwareriesen.
This latest judgement is one in the eye for the software giant
Jessica Watson ist erst 16 und schickt sich an, die jüngste Weltumseglerin zu we
Still aged just 16 Jessica Watson is setting out to become the youngest person to sail around the world
Pimpf (jüngste Angehörige des Deutschen Jungvolks)
youngest member of the German Youth (Nazi era)
das Jüngste Gericht
the Day of Judgement
das Jüngste Gericht
Judgement Day
das Jüngste Gericht
the Last Judgment
der Jüngste Tag
doomsday
der Jüngste Tag
Judgment Day
der Jüngste Tag
the Day of Judgement
der Jüngste Tag
the Last Judgment
der Jüngste Tag
Day of Judgement
der Jüngste Tag
the Last Day
der Jüngste Tag
Judgement Day
(das) jüngste Gericht
Armageddon