iyisin

listen to the pronunciation of iyisin
التركية - الإنجليزية
you are good
iyi
decent

I can't believe how hard it is to find decent grub around here. - Buralarda iyi bir yiyecek bulmanın ne kadar zor olduğuna inanamıyorum.

Tom can't seem to find a decent job. - Tom iyi bir iş bulamıyor gibi görünüyor.

iyi
well

These scissors don't cut well. - Bu makas iyi kesmiyor.

My mom doesn't speak English very well. - Annem İngilizce'yi çok iyi konuşamaz.

iyi
{s} good

I haven't a very good dictionary. - Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.

He is no good as a doctor. - Doktor olarak iyi değil.

iyi
fine

Fine, thank you. And you? - İyiyim, teşekkürler. Ya siz?

Are you OK? I'm fine! - “İyi misin?” “Ben iyiyim!”

iyi
{s} kind

She was kind enough to give me good advice. - Bana iyi bir tavsiye verecek kadar nazikti.

I can't thank you enough for your kindness. - Ben senin iyiliğin için ne kadar teşekkür etsem azdır.

iyi
{s} just

He, just like you, is a good golfer. - O, tam senin gibi, iyi bir golfçü.

Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen. - Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.

iyi
all right

Mr. Ford is all right now. - Bay Ford şimdi iyidir.

As long as we love each other, we'll be all right. - Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.

iyi
{s} alright

I need someone to hold me and tell me everything will be alright. - Beni tutacak ve bana her şeyin iyi olacağını söyleyecek birine ihtiyacım var.

Tom, are you feeling alright? - Tom, kendini iyi hissediyor musun?

iyi
comfortable

It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild. - Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.

Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable. - Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.

iyi
OK
iyi
decently
iyi
great

The growth of online shopping and booking has greatly improved life for the consumers. - Online alışveriş ve rezervasyonun büyümesi tüketiciler için hayatı oldukça iyileştirdi.

Great care has been taken to use only the finest ingredients. - Sadece en iyi malzemeleri kullanmak için büyük özen gösterilmiştir.

iyi
{i} B
iyi
straight

His eyes searched my face to see if I was talking straight. - Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.

iyi
to the good
iyi
better

This is a good book, but that is better. - Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.

A laptop is better than a desktop. - Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.

iyi
benevolent
iyi
suitable

One can hardly find a more suitable climate. - Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.

iyi
nicely

Tom doesn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.

Tom didn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmadı

iyi
up to snuff

This translation is not quite up to snuff. - Bu çeviri oldukça iyi değil.

iyi
(Konuşma Dili) copacetic
iyi
passable
iyi
kindly
iyi
cool

I always thought Tom was so cool. - Ben hep Tom'un çok iyi olduğunu düşündüm.

When the tempura I make cools down, it immediately loses its crispiness and doesn't taste very good. - Yaptığım tempura soğuduğunda, o derhal gevrekliğini kaybeder ve tadı iyi olmaz.

iyi
(Argo) keen
iyi
beneficent
iyi
sympathetic

A good doctor is sympathetic to his patients. - İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.

iyi
(Konuşma Dili) up to the mark
iyi
well-

Lincoln was not well-known. - Lincoln iyi tanınmıyordu.

In my opinion, a well-designed website shouldn't require horizontal scrolling. - Bence, iyi tasarlanmış bir web sitesi yatay kaydırma gerektirmemeli.

iyi
prolificness
iyi
(Konuşma Dili) bully for you
iyi
{s} happy

Happy is a man who marries a good wife. - İyi bir eş ile evlenen bir adam mutludur.

Happy birthday, Muiriel! - İyi ki doğdun, Muiriel!

iyi
likely

It is likely to be fine. - O, muhtemelen iyi olacak.

Tom said that he thought the economy was likely to get better. - Tom ekonominin muhtemelen iyileşeceğini düşündüğünü söyledi.

iyi
in good health, well. İ
iyi
right

Mr Ford is all right now. - Bay Ford şimdi iyidir.

The house looked good; moreover, the price was right. - Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.

iyi
goodish
iyi
bonny
iyi
{s} fair

Tom is a fairly decent golfer. - Tom oldukça iyi bir golfçüdür.

He speaks English fairly well. - O, İngilizceyi oldukça iyi konuşur.

iyi
o.k
iyi
nice

There's a nice Thai restaurant near here. - Buranın yakınında iyi bir Tayland restoranı var.

She's a really nice girl. - O gerçekten iyi bir kız.

iyi
pretty

Tom is pretty sure everything will go well. - Tom her şeyin iyi gideceğinden oldukça emin.

That's a pretty good idea. - O oldukça iyi bir fikir.

iyi
up to scratch
iyi
salubrious
iyi
is good
iyi
good to
iyi
a well
iyi
gratifying
iyi
agreeable
iyi
well enough

He can read well enough. - O yeterince iyi okuyabilir.

I know it well enough. - Ben onu yeterince iyi tanıyorum.

iyi
plentiful, abundant
iyi
good; fine; well; suitable; (hava) fair, good; well; All right!, Ok!, good
iyi
sound

It sounds pretty good. - O, oldukça iyi görünüyor.

Tom certainly looked and sounded better than he did last month when we visited him. - Tom kesinlikle geçen ay onu ziyaret ettiğimizde göründüğünden daha iyi görünüyordu ve sesi daha iyi çıkıyordu.

iyi
okay

Are you okay? You look really sad. - İyi misin? Gerçekten üzgün görünüyorsun.

I think I’m going to be okay. - Sanırım iyi olacağım.

iyi
OK, OK
iyi
agree

Tom agreed that Mary's suggestions were good ones. - Tom Mary'nin önerilerinin iyi olanlar olduğunu kabul etti.

The climate here doesn't agree with me. - Buradaki iklim bana iyi gelmiyor.

iyi
dandy
iyi
handsome

He is a good boy, and what is better, very handsome. - O iyi bir çocuk ve daha da iyisi, çok yakışıklı.

A handsome man is a good reason to go to hell. - Yakışıklı bir adam, cehenneme gitmek için iyi bir nedendir.

iyi
bonzer
iyi
whole

Karam is the best student in the whole school. - Karam, bütün okuldaki en iyi öğrencidir.

On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time. - İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.

iyi
vintage
iyi
enviable
iyi
favorable

Attendance should be good provided the weather is favorable. - Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.

iyi
{f} luxuriate
التركية - التركية

تعريف iyisin في التركية التركية القاموس.

iyi
Bol, yararlı, kazançlı
iyi
Bol, yararlı, kazançlı. Çok
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan
iyi
istenilen nitelikleri taşıyan
iyi
İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan: "Annemin simasını şimdi iyi hatırlayamıyorum."- Y. K. Beyatlı. İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde: "Bunun çocukları iyi çıktıkları için, ölünceya kadar babalarına bakmışlar."- M. Ş. Esendal
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı: "Bir aralık iyi fal bildiğimi haremde duyurdum."- F. R. Atay
iyi
Uğurlu, hayırlı, iyilik getiren
iyi
Yerinde, uygun
iyi
Esen, sağlıklı
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı
iyi
bih
İyi
(Hukuk) BONUS
iyisin
المفضلات