I can't believe how hard it is to find decent grub around here.
- Buralarda iyi bir yiyecek bulmanın ne kadar zor olduğuna inanamıyorum.
Tom can't seem to find a decent job.
- Tom iyi bir iş bulamıyor gibi görünüyor.
My mom doesn't speak English very well.
- Annem İngilizce'yi çok iyi konuşamaz.
That tie suits you very well.
- Bu kravat sana çok iyi uyuyor.
He is no good as a doctor.
- Doktor olarak iyi değil.
This is a good book, but that is better.
- Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
I think it will be fine.
- Ben, havanın iyi olacağını düşünüyorum.
Fine, thank you. And you?
- İyiyim, teşekkürler. Ya siz?
She was kind enough to give me good advice.
- Bana iyi bir tavsiye verecek kadar nazikti.
I can't thank you enough for your kindness.
- Ben senin iyiliğin için ne kadar teşekkür etsem azdır.
Love isn't a game, so you can't just cherry pick the best bits!
- Aşk bir oyun değildir, bu nedenle sadece en iyi parçaları seçemezsiniz!
The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath.
- Küçük ev, şimdiye kadar tıpkı altındaki kadar iyi olmasına rağmen,eski püskü görünmeye başladı.
Cheer up! It will soon come out all right.
- Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
As long as we love each other, we'll be all right.
- Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.
Is everything alright here?
- Burada her şey iyi mi?
I need someone to hold me and tell me everything will be alright.
- Beni tutacak ve bana her şeyin iyi olacağını söyleyecek birine ihtiyacım var.
It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild.
- Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.
Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable.
- Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.
Good health is a great blessing.
- İyi sağlık büyük bir nimettir.
Bob and I are great friends.
- Bob ve ben çok iyi arkadaşlarız.
His eyes searched my face to see if I was talking straight.
- Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.
I'm feeling a lot better.
- Çok daha iyi hissediyorum.
A laptop is better than a desktop.
- Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.
One can hardly find a more suitable climate.
- Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.
Tom didn't treat Mary very nicely.
- Tom Mary'ye çok iyi davranmadı
Tom doesn't treat Mary very nicely.
- Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.
This translation is not quite up to snuff.
- Bu çeviri oldukça iyi değil.
I always thought Tom was so cool.
- Ben hep Tom'un çok iyi olduğunu düşündüm.
Relations with Canada remained correct and cool.
- Kanada ile ilişkiler doğru ve iyi kaldı.
A good doctor is sympathetic to his patients.
- İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.
The man is well-known all over the village.
- Adam köyün her yerinde iyi tanınmıştır.
Hoover was well-known to Americans.
- Hoover, Amerikalılar için iyi tanınmış biriydi.
I am happy about your good luck.
- Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.
Happy is a man who marries a good wife.
- İyi bir eş ile evlenen bir adam mutludur.
If you eat well, you're likely to live longer.
- İyi beslenirseniz muhtemelen daha uzun yaşarsınız.
You know as well as I do that that isn't likely to happen.
- Onun muhtemelen olmayacağını benim bildiğim kadar iyi biliyorsun.
Cheer up! It will soon come out all right.
- Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
As long as we love each other, we'll be all right.
- Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.
He speaks English fairly well.
- O, İngilizceyi oldukça iyi konuşur.
Tom is a fairly decent golfer.
- Tom oldukça iyi bir golfçüdür.
It is lucky that the weather should be so nice.
- Havanın o kadar iyi olması tesadüftür.
The table in that room is very nice.
- Şu odadaki masa çok iyi.
Tom is pretty good at playing piano by ear.
- Tom notasız piano çalmada oldukça iyidir.
Tom can speak French pretty well.
- Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşabilir.
John isn't well enough to go to school today.
- John, bugün okula gitmek için yeteri kadar iyi değildir.
He can read well enough.
- O yeterince iyi okuyabilir.
Tom certainly looked and sounded better than he did last month when we visited him.
- Tom kesinlikle geçen ay onu ziyaret ettiğimizde göründüğünden daha iyi görünüyordu ve sesi daha iyi çıkıyordu.
That sounds too good to be true.
- O gerçek olamayacak kadar iyi görünüyor.
Are you okay? You look really sad.
- İyi misin? Gerçekten üzgün görünüyorsun.
I think I’m going to be okay.
- Sanırım iyi olacağım.
The climate here doesn't agree with me.
- Buradaki iklim bana iyi gelmiyor.
This climate doesn't agree with me.
- Bu iklim bana iyi gelmiyor.
He is not handsome, to be sure, but he is good-natured.
- O yakışıklı değil, şüphesiz, fakat o iyi huyludur.
A handsome man is a good reason to go to hell.
- Yakışıklı bir adam, cehenneme gitmek için iyi bir nedendir.
On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time.
- İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.
As a whole his works are neither good nor bad.
- Eserleri bir bütün olarak ne iyi nede kötü.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.