İşlemeyen demir pas tutar.
- İşleyen demir paslanmaz.
Just shut up and get on with your work!
- Çeneni kapa ve işine devam et.
Don't leave your work half done.
- İşini yarıda bırakma.
Kemal Tahir narrates the occupation days of Istanbul in 1920s in his book named The People Of The Slave City.
- Kemal Tahir Esir Şehrin İnsanları isimli kitabında İstanbul'un 1920'li yıllardaki işgal günlerini anlatır.
What is your occupation? What do you do here?
- İşin ne ? Burada ne yapıyorsun?
Sami had a pastry blog.
- Sami'nin bir hamur işi bloğu vardı.
There were hundreds of taxis at the airport, all touting for business.
- Havaalanında yüzlerce taksi vardı,hepsi iş için çığırtkanlık yapıyorlardı.
In North America, business operates on the customer is always right principle.
- Kuzey Amerika'da işler, Her zaman müşteri haklıdır. prensibi ile yapılır.
Ann can't find a job.
- Ann, bir iş bulamıyor.
She decided to quit her job.
- İşinden istifa etmeye karar verdi.
I think you will have done all the work soon.
- Sanırım yakında tüm işleri bitirmiş olacaksınız.
After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
- Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
Biraz gayret edin arkadaşlar şu işi koparalım.
Don't meddle in his affairs.
- Onun işlerine karışmayın.
I have no intention of meddling in your affairs.
- İşlerine karışmaya niyetim yok.
I couldn't finish my assignments.
- İşlerimi bitiremedim.
I have a lot of assignments to do today.
- Bugün yapacak çok işim var.
Workers are taking a financial beating in the employment crisis.
- İşçiler iş krizinde mali yenilgi alıyorlar.
I will make an application to that firm for employment.
- İş için bu firmaya başvuruda bulunacağım.
Tom causes me a lot of extra work.
- Tom başıma fazladan iş çıkarıyor.
Our employees are working around the clock to fix the damage caused by the ice storm.
- İşçilerimiz buz fırtınasının neden olduğu hasarı onarmak için gece gündüz çalışıyorlar.
Local shops do good business with tourists.
- Yerel mağazalar turistlerle iyi iş yapar.
My mother does her usual shopping on her way home from work.
- Annem işten eve gelirken günlük alışverişini yapar.
Here is your appointment card.
- İşte, randevu kartınız.
I canceled my appointment because of urgent business.
- Acil bir işten dolayı randevumu iptal ettim.
I cooperated with him in the task.
- Görevde onunla işbirliği yaptım.
To rule a country is not an easy task.
- Bir ülkeyi yönetmek kolay bir iş değildir.
Many small business owners belong to a chamber of commerce.
- Birçok küçük işletme sahipleri bir ticaret odasına aittir.
The soul of commerce is upright dealing.
- Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
Tom abandoned the mission and quit his job.
- Tom görevini terk etti ve işinden ayrıldı.
I have a mission to accomplish.
- Yapacak bir işim var.
Illness prevented him from doing his work.
- Hastalık onun işini yapmasını engelledi.
You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
- Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.
She has a gigantic appetite.
- Onun devasa bir iştahı vardır.
This chart illustrates the function of ozone layer.
- Bu tablo ozon tabakasının işlevini gösteriyor.
A function that is differentiable everywhere is continuous.
- Ayırdedilebilir bir işlev her yerde süreklidir.
A survey shows that many businessmen skip lunch.
- Bir araştırma birçok iş adamının öğle yemeğini atladığını göstermektedir.
He showed me the ropes.
- Bana işin inceliklerini gösterdi.
John claimed that the dishonest salesman had tricked him into buying a useless piece of machinery.
- John sahtekâr satıcının işe yaramaz bir makine parçasını alırken onu kandırdığını iddia etti.
Here's a piece of candy.
- İşte bir parça şeker.
He has spent most of his working life as a diplomat.
- İş hayatının çoğunluğunu bir diplomat olarak geçirdi.
I'm tired of working a nine-to-five job.
- Dokuz-beş işinde çalışmaktan bıktım.
It was dark, so Tom had trouble reading the street sign.
- Karanlıktı, bu yüzden Tom cadde işaretini okumada sıkıntı çekti.
The word processor will save you a lot of trouble.
- Kelime işlemci seni birçok dertten kurtaracak.
If you are a parent, don't allow yourself to set your heart on any particular line of work for your children.
- Eğer bir ebeveyn iseniz, çocuklarınız için belli bir iş dalını çok istemenize izin vermeyin.
In this line of work, if you make a grim face the customers won't come.
- Bu iş sırasında, sert surat yaparsan, müşteriler gelmez.
Tom was unable to hold a job or live by himself.
- Tom bir iş bulamadı ya da tek başına yaşayamadı.
He is holding up her work.
- O onun işini engelliyor.
We saw laborers blasting rocks.
- Kayaları patlatan işçiler gördük.
The laborers formed a human barricade.
- İşçiler bir insan barikatı kurdu.
Tom had to run an errand.
- Tom bir iş için koşmak zorunda kaldı.
I have an errand to do in town.
- Kasabada yapacak bir işim var.
Mr Tom Jones has agreed to serve as the project leader for this new work item.
- Bay Tom Jones bu yeni iş için proje lideri olarak görev yapmayı kabul etti.
We should collaborate on the project.
- Proje üzerinde işbirliği yapmalıyız.
Would you like to trade jobs?
- İşleri takas etmek ister misiniz?
Do you want to trade jobs?
- İşleri takas etmek ister misin?
I have a great deal to do.
- Yapacak çok işim var.
I have a great deal to do today.
- Bugün yapacak çok işim var.
I keep a daily record of my business dealings.
- İş ilişkilerim hakkında günlük kayıt tutarım.
This company has many business dealings abroad.
- Bu şirketin yurt dışında birçok iş anlaşmaları vardır.
When my interview was postponed until 3, I wandered around killing time.
- İş görüşmem ertelenince saat 3'e kadar boş boş gezdim.
We always walk by the post office on the way to work.
- Biz her zaman işe giderken postaneye yakın yürürüz.
I have a few questions about Tom's operation.
- Tom'un işlemi hakkında birkaç sorum var.
The US Department of Agriculture established seven new “regional climate hubs” to help farmers and ranchers adapt their operations to a changing climate.
- ABD Tarım Bakanlığı çiftçilerin ve çiftlik sahiplerinin işletmelerini değişen iklime uyarlamalarına yardımcı olmak için yedi yeni bölgesel iklim merkezi kurdu.
As far as I'm concerned, things are going well.
- Bana kalırsa işler iyi gidiyor.
So far as he was concerned, things were going well.
- Bildiği kadarıyla işler yolunda gidiyordu.
He has a good position in a government office.
- Hükümet konağında iyi bir işi var.
The CEO's unwillingness to cooperate put us in a difficult position.
- CEO'nun işbirliği yapma konusundaki isteksizliği bizi zor duruma soktu.
I've got a situation to deal with.
- İlgilenecek bir işim var.
Do you think the situation will improve?
- Sence işler iyiye gidecek mi?
I must close this transaction within a week.
- Bu işlemi bir hafta içinde kapatmalıyım.
I have to close this transaction within a week.
- Bir hafta içinde bu işlemi kapatmak zorundayım.
Your duty is to save your country from a foreign invasion.
- Senin görevin ülkeni bir yabancı işgalinden kurtarmak.
It's your duty to finish the job.
- İşi bitirmek sizin göreviniz.
Computers have invaded every field.
- Bilgisayarlar her yeri işgal etti.
You have to turn words into deeds.
- Sözleri işlere çevirmek zorundasın.
He does one good deed every day.
- O her gün bir sevap işler.
Actions speak louder than words.
- Söze bakılmaz, işe bakılır.
Tom is all talk and no action.
- Tom çok konuşan ve az iş yapan biridir.
Union members will vote today on whether to take industrial action.
- Bugün sendika üyeleri iş yavaşlatma eylemi yapıp yapmayacaklarını oylayacak.
Actions speak louder than words.
- Söze bakılmaz, işe bakılır.
Tom is scrupulous in matters of business.
- Tom iş meselelerinde vicdanlıdır.
Tom is not a lazy boy. As a matter of fact, he works hard.
- Tom tembel bir çocuk değildir, İşin aslına bakarsanız, o çok çalışır.
It seems that certain operations cannot take place.
- Belirli işlemler gerçekleşlmeyecek gibi görünüyor.
This seems to be a busy place.
- Bu işlek bir yer gibi gözüküyor.
Tom is showing no signs of brain activity.
- Tom hiçbir beyin aktivitesi işareti göstermiyor.
Tatoeba should not admit as collaborators those who only wish to denigrate its image and demean its activity.
- Tatoeba, yalnızca imajını kötülemek ve faaliyetini aşağılamak isteyenleri işbirlikçi olarak kabul etmemeli.
I don't like my wife calling me at work.
- Karımın beni iş yerinde aramasından hoşlanmam.
Tom doesn't like Mary calling him at work.
- Tom, Mary'nin onu iş yerinde aramasından hoşlanmıyor.
Regulations protect workers.
- Düzenlemeler işçileri korur.
There need to be new regulations for export businesses.
- İhracat işletmeleri için yeni düzenlemeler olmalı.