Bu şehir, yağmur yağmazsa yakında şiddetli bir su sıkıntısı yaşayacaktır.
- This city will suffer from an acute water shortage unless it rains soon.
Aşırı bir su sıkıntısı var.
- There is an acute shortage of water.
O zeki bir iş adamıdır.
- He's an acute businessman.
O güçlü bir gözlem duygusuna sahiptir.
- He has an acute sense of observation.
The hospital restricts the number of visitors who can enter the intensive care unit.
- Das Krankenhaus beschränkt die Zahl der Besucher, die die Intensivstation betreten können.
The two gunshot victims are in the intensive care unit at a nearby hospital.
- Die zwei Schussopfer befinden sich auf der Intensivstation eines nahegelegenen Krankenhauses.