Bir köpeğin dışında, bir kitap insanın en iyi arkadaşıdır. Bir köpeğin içinde, okumak için çok karanlıktır.
- Outside of a dog, a book is man's best friend. Inside of a dog, it's too dark to read.
O kutunun içinde birçok kitap vardı.
- There were many books inside of that box.
Kapının tam iç tarafında bir köpek buldum.
- I found a dog just inside the gate.
Biri beni içeri itti.
- Someone pushed me inside.
Evimin içinde iki tane zombi var.
- There are two zombies inside my house.
Bu kutunun içerisinde bir şey var.
- There's something inside this box.
Mağaranın içerisindeki bütün bu insanları alın.
- Get all these people inside the cave.
Evin içindeki herkesi almaya çalışman gerekiyor.
- We need to try to get everybody inside the house.
Duvarların içindeki askerler iyi korunuyordu.
- Troops inside the walls were well protected.
Özünde, hepimiz birbirimize benzeriz.
- We are all alike, on the inside.
Evimin içinde iki tane zombi var.
- There are two zombies inside my house.
Yuriko deniz biyolojisinden mezun bir öğrenci, bir balık tankının içinde uykuya daldı ve ahtapotlar ve deniz yıldızları ile kaplı olarak uyandı.
- Yuriko, a marine biology grad student, fell asleep inside a fish tank and awoke covered in octopuses and starfish.
Tom karın kar küresi içine düşüşüne baktı.
- Tom looked at the snow falling inside the snow globe.
Böceklerin organlarının çoğu karınlarındadır.
- Most of a insect's organs are inside its abdomen.
İçeride kalmak için çok güneşli.
- It's too sunny to stay inside.
Dışarıda daha fazla zaman ve içeride daha az zaman harcamalısın.
- You should spend more time outside and less time inside.
Benim içimi dışımı biliyorsun.
- You know me inside and out.
Tom'a nasıl yardım edeceğimi bilmiyorum ve bu benim içimi mahvediyor.
- I don't know how to help Tom and it's tearing me up inside!
Mary bir pasta içinde ceza evine bir demir testeresi bıçağını gizlice sokmaya çalıştı.
- Mary tried to smuggle a hacksaw blade into the prison inside a cake.
Kapı sürgüleri içerde.
- The door bolts on the inside.
İçerdeydim, bekliyordum.
- I was inside, waiting.
Tom fırtına geçinceye kadar kanoyu evin içine koymamız gerektiğine karar verdi.
- Tom decided that we should put the canoe inside the house until the storm passed.
Kutuyu açtım ve içine baktım.
- I opened the box and looked inside.
Tekrar içeriye giriyorum.
- I'm going back inside.
İçeriye gelmek ister misiniz?
- Would you like to come inside?
Ev dahili ve harici temizlendi.
- The house was cleaned inside and out.
Eating that stuff will damage your insides.
The car in front drifted wide on the bend, so I darted up the inside to take the lead.
The first pitch is ... just a bit inside.
He's inside, doing a stretch for burglary.
... very, very good magazine inside of the US, asked ...
... I believe that it's -- it's inside of you. ...