insane

listen to the pronunciation of insane
الإنجليزية - التركية
deli

Charles Guiteau deliydi. - Charles Guiteau was insane.

Tom delicesine kıskanıyor. - Tom is insanely jealous.

{s} delice

Yapmaya karar verdiğin şey delice. - What you decided to do is insane.

Tom delicesine kıskanıyor. - Tom is insanely jealous.

(Tıp) Deli, çıldırmşı, bilinci bozulmuş
{s} çıldırmış
(Tıp) alyene
kaçık
akıl hastası
çılgın

Şu yaşlı adam çılgın olmalı. - That old man must be insane.

kafadan kontak

ı'm ınsane(ben manyağım-kafadan kontağım-deLiyim...vs.).

insane asylum tımarhane
{s} delilere özgü
{s} anlamsız
insanely delicesine
cinnet
aklı dengesi olmayan
insane asylum
tımarhane

Tom tımarhaneye gönderildi. - Tom was sent away to an insane asylum.

insane asylum
akıl hastanesi

Tehlikeli bir suçlu, akıl hastanesinden kaçtı. - A dangerous criminal has escaped from the insane asylum.

Toplum, mahkumlar tarafından işletilen bir akıl hastanesidir. - Society is an insane asylum run by the inmates.

insane person
akıl hastası
insane person
deli
insanely
delicesine

Tom delicesine kıskanıyor. - Tom is insanely jealous.

Bu delicesine zor bir dildir. - This is an insanely hard language.

drive insane
delirt
insaneness
delilik
declare legally insane
yasal deli ilan
go insane
delirirsem
ınsane
deli
become insane
cinnet geçirmek
التركية - التركية

تعريف insane في التركية التركية القاموس.

insan
Memelilerden, iki eli olan, iki ayak üzerinde dolaşan, sözle anlaşan, akıl ve düşünme yeteneği olan en gelişmiş canlı
insan
Belirsiz zamir gibi de kullanılır
insan
Kişi, şahıs: "O yaşta insan hiç düşünmeden sadece yaşamaya bakar."- H. Taner
insan
Huy ve ahlak yönünden üstün nitelikli (kimse)
insan
İki eli olan, iki ayak üzerinde dolaşan, sözle anlaşan, akıl ve düşünme yeteneği olan en gelişmiş canlı
insan
Bu türden olan canlı
İNSAN
(Osmanlı Dönemi) Huy ve ahlâkı yüksek. Terbiyeli.İnsan binler çeşit elemler ile müteellim ve binler nev'i lezzetler ile mütelezziz olacak bir zihayat makine ve gayet derece acziyle beraber hadsiz maddi, mânevi düşmanları ve niha
İNSAN
(Osmanlı Dönemi) (Bu kelimenin aslı, lugat âlimlerince "ins" den geldiği söylenir. Kamusta da kûfiun'a göre "Nisyan" kelimesinden geldiği zikredilmektedir.)Akıl, şuur ve imân ile diğer canlılardan ayrı, Cenab-ı Hakk'ın en mükerrem yarattığı mahluku olup, Rabbanî ni'metleri unutkanlığı dolayısıyla insan denilmiş
İnsan
in
İnsan
(Osmanlı Dönemi) TABS
İnsan
benibeşer
İnsan
çocuk
İnsan
ölümlü
İnsan
(Osmanlı Dönemi) ADAM
İnsan
(Osmanlı Dönemi) İNS
İnsan
ademoğlu
الإنجليزية - الإنجليزية
Characterized by insanity or the utmost folly; chimerical; unpractical; as, an insane plan, attempt, etc
Used by, or appropriated to, insane persons; as, an insane hospital
Exhibiting unsoundness or disorder of mind; not sane; mad; deranged in mind; delirious; distracted
Causing insanity or madness
{s} mentally ill, mad, crazy; senseless, foolish
mentally deranged or acting that way, as in: They must have been insane to try to outrun the train
Exhibiting unsoundness or disorded of mind; not sane; mad; deranged in mind; delirious; distracted
See Insanity, 2
Of or pertaining to one who is of unsound mind A legal rather than a psychiatric term
disapproval If you describe a decision or action as insane, you think it is very foolish or excessive. I said, `Listen, this is completely insane.' + insanely in·sane·ly I would be insanely jealous if Bill left me for another woman
afflicted with or characteristic of mental derangement; "was declared insane"; "insane laughter
Term used imprecisely in the federal population censuses to indicate a person who had once possessed mental faculties that had become impaired
afflicted with or characteristic of mental derangement; "was declared insane"; "insane laughter"
very foolish; "harebrained ideas"; "took insane risks behind the wheel"; "a completely mad scheme to build a bridge between two mountains"
Someone who is insane has a mind that does not work in a normal way, with the result that their behaviour is very strange. Some people simply can't take it and they just go insane = mad
demented
potty
mad
deranged
loony
nuts
insane asylum
A facility designed where persons with serious mental disorders are housed
insane asylums
plural form of insane asylum
insane asylum
mental hospital, hospital for the mentally ill
insane automatism
uncontrollable impulse, absence of sane thinking processes, condition which makes one not responsible for his criminal actions
insane.
off one's nut
insanely
In an insane manner
insanely
Expressing great intensity

Disney has some insanely fun roller coasters.

ınsane
{a} mad, distracted, gone out of one's mind
drove him insane
caused him to go crazy, caused him to go mad, unsettled him, exasperated him
go insane
go mad, become crazy, loose one's rational mental capacities
insanely
in an insane manner; "she behaved insanely"; "he behaves crazily when he is off his medication"; "the witch cackled madly"; "screaming dementedly
insanely
(used as intensives) extremely; "she was madly in love"; "deadly dull"; "deadly earnest"; "deucedly clever"; "insanely jealous"
insanely
Expressing great intenstity
insanely
in an insane manner, crazily, madly
insanely
Without reason; madly; foolishly
insanely
in an insane manner; "she behaved insanely"; "he behaves crazily when he is off his medication"; "the witch cackled madly"; "screaming dementedly"
insanely
certifiably
insaneness
Insanity; madness
insaneness
{i} craziness, insanity, madness
the insane
crazy people, mentally ill
التركية - الإنجليزية

تعريف insane في التركية الإنجليزية القاموس.

insan
human

War is a crime against humanity. - Savaş, insanlık dışı bir suçtur.

A lot of human deaths are caused by smoking cigarettes. - İnsan ölümlerinin çoğuna, sigara dumanı neden olmuştur.

insan
man

Many people worry about paying their bills. - Bir sürü insan faturalarını ödeme konusunda endişeleniyor.

Man is the only animal that can laugh. - İnsan gülebilen tek hayvandır.

insan
human being

On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time. - İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.

All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood. - Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.

insan
microcosm
insan
homo
insan
thing

What sort of person would do that kind of thing? - O tür şeyi ne tip insan yapardı?

Older people are often afraid of trying new things. - Yaşlı insanlar sık sık yeni şeyleri denemekten korkarlar.

insan
humane

Isn't that the most humane punishment for criminals? - Bu, suçlular için en insancıl ceza değil midir?

insan
being

As a result, people have got so used to being paid this way that they're uncomfortable with any other. - Sonuçta, insanlar kendilerine bu şekilde ödeme yapılmasına öyle alışmışlar ki başka türlüsünden rahatsız oluyorlar.

On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time. - İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.

insan
(Latin) persona

The buying and selling of peoples' personal information is becoming a big issue. - İnsanların kişisel bilgilerini almak ve satmak önemli bir sorun oluyor.

The development of the personal computer has revolutionised the way people work, the way they live, and the way they interact with each other. - Kişisel bilgisayarın gelişmesi insanların çalışma tarzında, yaşama tarzında ve birbirleriyle etkileşime girme tarzında devrim yapmıştır.

insan
(Konuşma Dili) flesh and blood
insan
one

People should be honest with one another. - İnsanlar birbirlerine karşı dürüst olmalı.

All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood. - Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.

insan
character

He is a man of character. - O kişilikli bir insandır.

Bitterness and revenge are not part of my character. Life's too short. One shouldn't spend time on bitterness and revenge. - Acılık ve intikam benim karakterimin bir parçası değildir. Hayat çok kısa. Bir insanın acılık ve intikam üzerine zaman harcamaması gerekir.

insan
Homo sapiens
insan
person

He is not a good person. - O iyi bir insan değil.

You are a mean person. - Sen kötü bir insansın.

insan
bird

Men, dogs, fish, and birds are all animals. - İnsanlar, köpekler, ve kuşlar hepsi hayvandır.

Does mankind have dominion over animals and birds? - İnsanların hayvanlar ve kuşlar üzerinde hakimiyeti var mıdır?

insan
individual

Each human being is an individual. - Her insan bir bireydir.

insan
man-made

Poverty is not an accident. Like slavery and apartheid, it is man-made and can be removed by the actions of human beings. - Yoksulluk tesadüf değildir. Kölelik ve apartheid gibi insan ürünüdür ve insan etkinlikleriyle ortadan kaldırılabilir.

This book says the earliest man-made bridges date back to the New Stone Age. - Bu kitap en eski insan yapısı köprülerin Yeni Taş Çağına kadar uzandığını söylüyor.

insan
spirit

People's opinions depend on the spirit of the times. - İnsanların görüşleri zamanlarının ruhuna bağlıdır.

After First Contact, the material and spiritual development of humanity flourished. - İlk temastan sonra, insanlığın maddesel ve ruhsal gelişimi ilerledi.

insan
person, someone, human being, man
insan
decent person, upright person: İnsan gibi yaşamadı. He didn't live as a decent person should. İnsan gibi çalış! Do your work as it should be done!
insan
mortal

We know that all men are mortal. - Tüm insanların ölümlü olduğunu biliyoruz.

All human beings are mortal. - Bütün insanlar ölümlüdür.

insan
naked ape
insan
one, you: İnsan büyüğüyle öyle konuşmaz. One doesn't speak that way to one's superior. İnsana güven veren bir sesi var. He has a voice that inspires trust
insan
humanity

War is a crime against humanity. - Savaş, insanlık dışı bir suçtur.

You should work in the interests of humanity. - İnsanlığın çıkarları için çalışmalısın.

insan
the human race, man, mankind: Allah insanı yarattı. God created man
insan
hominid
insan
Wight
insan
human, human being, man, person, one; human, humane
insan
born of woman
insan
decent, upright, good (person): Yümni insan bir adam. Yümni's a decent fellow
insan
lords of creation
insan
anthropo

What anthropoid would your girlfriend be most like? What a question... Well, um... An orangutan, I guess. - Kız arkadaşını en çok hangi insansı maymuna benzetirdin? Ne biçim bir soru ... Peki, um ...Sanırım, bir orangutan.

Eating animals is not that different from anthropophagy or cannibalism. - Hayvanları yeme, insan yeme ve yamyamlıktan o kadar farklı değildir.

insan
fellow

He is a very forgetful fellow. - O, çok unutkan bir insandır.

insan
creature

Man is the only creature that consumes without producing. He does not give milk, he does not lay eggs, he is too weak to pull the plough, he cannot run fast enough to catch rabbits. - İnsan, üretmeden tüketen tek yaratıktır. Süt vermez, yumurtlamaz, pulluğu çekmek için çok zayıf, tavşanları yakalamak için yeterince hızlı koşamaz.

Humans are the only living creatures that make use of fire. - İnsanlar ateş kullanan yaşayan tek yaratıklardır.

insane
المفضلات