O, belirsiz bir yanıt verdi.
- He gave a vague answer.
Tom belirsiz bir cevap verdi.
- Tom gave a vague answer.
Onunla karşılaştığımı hayal meyal hatırlıyorum.
- I vaguely remember meeting him.
Tom Mary ile tanıştığını hayal meyal hatırlıyor.
- Tom vaguely remembers meeting Mary.
Biraz anlaşılmaz olmaktan kendimi alamadım.
- She couldn't help but be a little vague.
Tom anlaşılmaz davranıyor, değil mi?
- Tom is being vague, isn't he?
O, yapmak istediği şey hakkında kararsız görünüyordu.
- He seemed vague about what he wanted to do.
... [indistinct], last night. She pointed out that it's also the number 1 way for humans ...