تعريف ince في التركية الإنجليزية القاموس.
- slim
He was very tall and slim, with long arms and legs.
- Uzun kolları ve bacakları olan, çok uzun boylu ve ince idi.
I'm not as slim as my older sister.
- Ben ablam kadar ince değilim.
- slender
The girl has grown into a slender woman.
- Kız ince belli bir kadın haline geldi.
Mary was a tall slender young woman with dark hair.
- Mary koyu saçlı uzun ince bir genç kadındı.
- fine
Although the decision to implement this plan has already been made, the finer points still need to be planned out.
- Bu planı uygulamak için karar verilmesine rağmen, ince noktaların hâlâ planlanmaya ihtiyacı var.
There's a fine line between what's acceptable and what's not.
- Kabul edilebilirler ve edilemezler arasında ince bir çizgi vardır.
- thin
Cut the meat into thin slices.
- Eti ince dilimler halinde kesin.
The submarine had to break through a thin sheet of ice to surface.
- Denizaltı yüzeye doğru ince bir buz tabakasını yarıp geçmek zorunda kaldı.
- high-pitched (voice)
- bland
- front (vowel)
- (Dilbilim) front
- gentle
- spare
He examined the spare parts one after another.
- Yedek parçaları peşpeşe inceledi.
He examined the spare parts one by one.
- Yedek parçaları birer birer inceledi.
- tricky
- sophisticated
- (Tıp) gracilis
- finely
Peel and finely chop the horseradish.
- Bayırturpunu soy ve ince ince doğra.
Peel and finely chop the horseradish.
- Yabanturpunu soy ve ince ince doğra.
- tender
- hooly
- chivalrous
- thinner
My new phone is thinner than my old phone.
- Yeni telefonum eskisinden daha ince.
As we go up higher, the air becomes thinner.
- Biz yukarıya giderken hava incelir.
- (Dilbilim) front vowel
- (Dilbilim) clear
- cultivate
- weazen
- exact
- elegant
- thinnish
- paper
His assistant examined the pile of papers over and over again.
- Onun asistanı kağıt yığınını tekrar ve tekrar inceledi.
Tom is in his office looking over papers.
- Tom ofisinde evrakları inceliyor.
- light
My new laptop is thinner and lighter than my old one.
- Yeni dizüstü bilgisayarım eskisinden daha ince ve daha hafif.
Even if there is life in other galaxies, it is impossible for man to travel at the speed of light to study them.
- Diğer galaksilerde hayat olsa bile, insanın onları incelemek için ışık hızında seyahat etmesi imkansızdır.
- wafer
- (Biyokimya) ultra
- genteel
- accurate
- (Muzik) High
The higher we go up, thinner the air becomes.
- Ne kadar yükseğe gidersek hava o kadar incelir.
As you go up higher, the air becomes thinner.
- Daha yukarıya giderken hava incelir.
- delicate, intricate
- slender, slim
- polite
It is polite of her to write me back at once.
- Bana hemen yanıt yazması inceliktir.
Japanese people in general are polite.
- Japonlar genellikle incedirler.
- thin; slim; slender; fine; delicate; courteous, refined, graceful, elegant; sensitive; slight; subtle;finely
- refined, subtle, graceful
- dainty
- sensitive, delicate
- refined
- tricksy
- sylphish
- subtile
- subtle
There was a subtle difference between their views.
- Onların görüşleri arasında ince bir fark vardı.
There's a subtle difference in meaning between the two words.
- İki sözcük arasında anlamda ince bir fark var.
- fragile
- slight
- gracile
- attenuate
- scarious
- as soon as
- (kumaş) vaporous
- graceful
Latinos can't promote themselves gracefully, kowtowing to others!
- Latinler başkalarına el pençe divan dururken, kendilerini incelikle tanıtamaz!
The dragonfly gracefully passed over the water.
- Yusufçuk incelikle suyun üzerinden geçti.
- courteous
- fine, in small pieces, small
- lean
Mary has a lean body.
- Mary ince bir gövdeye sahip.
Mary is lean and tall.
- Mary ince ve uzun boyludur.
- sylphy
- brittle
- (espri) Attic
- precision
- nice
It's nice of you to see me off.
- Beni yolcu etmeye gelmeniz bir inceliktir.
- whensoever
- gracious
- whenever
- (iş) tricky
- keen
- sharp
- tenuous
- delicate
- trickish
- sylphlike
- ince zekâ
- wit
I don't have your wit.
- Ben senin ince zekana sahip değilim.
- ince espri
- wit
The person who wrote that book is possessed of both humour and wit, isn't he?
- O kitabı yazan kişi hem mizah hem de ince espriye sahiptir, değil mi?
Wit gives zest to conversation.
- İnce espri konuşmaya lezzet verir.
- ince düşünceli
- tactful
- ince fark
- nuance
- ince ruhlu
- tactful
- ince çizgi
- fine line
- ince alay
- irony
Tone of voice can indicate anger and irony.
- Ses tonu öfke ve ince alayı gösterebilir.
- ince ayar
- fine tune
- ince ayar
- vernier tuning
- ince ayar
- (Askeri) precision adjustment
- ince ayar
- fine control
- ince ayar
- trimming
- ince bir dalla dövmek
- switch
- ince dal
- wicker
- ince dal
- stick
- ince etli
- thin-walled
- ince fark
- subtlety
- ince film
- thin-film
- ince güzel
- sylphlike
- ince ince
- finely
Peel and finely chop the horseradish.
- Bayırturpunu soy ve ince ince doğra.
Peel and finely chop the horseradish.
- Yabanturpunu soy ve ince ince doğra.
- ince iş
- affair
- ince iş
- tricky
- ince kum
- silt
- ince kül
- fly ash
- ince kıl
- tentacle
- ince ses
- squawk
- ince tel
- thread
- ince tül
- (Tekstil) gauze
- ince tüy
- floss
- ince tüy
- down
- ince zar
- (Pisikoloji, Ruhbilim) pia mater
- ince zar
- film
- ince ünlü
- (Dilbilim) front vowel
- ince-yapı
- (Kimya) fine-structure
- ince gömlek
- zephyr
- ince bağırsak
- Small intestine
- ince bulgur
- fine bulgur
- ince düşünmek
- Think Thin
- ince fikirli
- small-minded
- ince inşaat
- interior phase/work of a construction
- ince kamış
- thin reed
- ince kesim
- thin sections
- ince perde
- Thin screen
- ince sac
- thin sheet
- ince talaş
- thin chips
- ince taneli
- fine grained
- ince yağan yağmur
- fine rain
- ince, yuvarlak kesilerek kızartılmış patates
- small, round cut fried potatoes
- ince Ethernet
- thin Ethernet
- ince agregat
- fine aggregate
- ince alay etmek
- pick holes in
- ince altın
- gold foil
- ince artı imleci
- crosshair cursor , hair cross cursor
- ince ayar
- fine adjustment
- ince bağırsak iltihabına ait
- enteric
- ince bağırsağın üst kısmı
- jejunum
- ince belli
- wasp waisted
- ince belli
- slender
The girl has grown into a slender woman.
- Kız ince belli bir kadın haline geldi.
- ince belli
- slender waisted
- ince belli
- slim
- ince belli
- waspish
- ince belli
- slim waisted
- ince benekli kır renkte
- flea bitten
- ince beyaz keten
- cambric
- ince bez
- scrim
- ince bir tabaka ile kaplamak
- film
- ince boru
- minibore
- ince boru
- capillary
- ince boya
- washing
- ince boya tabakası
- wash
- ince buz kaplaması
- verglass
- ince buz tabakası
- cat ice
- ince büküm
- fine spinning
- ince dal
- vimen
- ince dal
- switch
- ince dal
- rod
- ince dal
- sprig
- ince damarlı
- (ağaç) close grained
- ince davranış
- sophistication
- ince derili
- thin skinned
- ince dilimler halinde
- flaky
- ince dilinmiş kuru sığır eti
- chipped beef
- ince diş
- fine thread
- ince doku
- light case
- ince dokuma
- marquisette
- ince doğramak
- mince
- ince döküm
- fine casting
- ince dış örtü
- tissue
- ince el işi
- fancywork
- ince el yazısı
- copperplate
- ince elemek
- to pass through a fine sieve
- ince eleyip sık dokuma
- subtlety
- ince eleyip sık dokuma
- scrutiny
- ince eleyip sık dokumak
- scrutinize
- ince eleyip sık dokumak
- refine
- ince eleyip sık dokumak
- pick over
- ince eleyip sık dokumak
- split
- ince eleyip sık dokumak
- be too particular
- ince eleyip sık dokumak
- niggle
- ince eleyip sık dokumak
- sift
- ince eleyip sık dokumak
- be too fussy
- ince eleyip sık dokumak
- to split hairs
- ince eleyip sık dokumak
- fuss
- ince eleyip sık dokuyan
- picky
- ince eleyip sık dokuyan kimse
- refiner
- ince eleyip/eğirip sık dokumak
- to work meticulously, do a very thorough job
- ince espri
- attic wit
- ince espri
- swift wit
- ince eğe
- super fine file
- ince eğrilmiş
- fine spun
- ince fark
- shade
- ince farklara dikkat etmek
- subtilize
- ince film
- thin film
- ince filtre
- fine filter
- ince floş
- marabou
- ince görüşlü
- quick, keen, sharp-witted
- ince hamur
- thin crust
- ince hastalık
- incehastalık
- ince ince
- subtly; imperceptibly
- ince ince
- flaked
- ince ince yarmak
- (kösele) skive
- ince ince çizmek
- hatch
- ince ipek
- ninon
- ince iplik
- tread
- ince iş
- 1. delicate piece of workmanship. 2. work which demands both skill and delicacy. 3. delicate task, job which requires careful handling, job which requires finesse
- ince iş
- fine work
- ince iş
- delicate matter
- ince iş
- (love) affair
- ince iş
- elbow grease
- ince iş
- craftsmanship
- ince işe yatkın
- natty
- ince kaplama tahtası
- clapboard
- ince kesim thin and slightly built
- (person)
- ince kesmek
- sliver
- ince keten
- scrim
- ince keten ipek kumaş
- foulard
- ince kimyasal maddeler
- fine chemicals
- ince kireç
- meager lime
- ince kopya kâğıdı
- flimsy
- ince kum
- fine sand
- ince kumaş
- tissue
- ince kâğıt
- tissue
- ince kâğıt
- tissue paper
- ince kök
- rootlet
- ince kömür
- fine coal, small coal
- ince kılıç
- rapier
- ince kıyılmış sert tütün
- shag
- ince kıyılmış şey
- fine cut
- ince kıyım tütün
- bird's eye
- ince lehim
- fine solder