inandırılmak

listen to the pronunciation of inandırılmak
التركية - الإنجليزية
believed to be
to be convinced that (something) is true
inan
belief

He had strong religious beliefs. - Onun güçlü dini inançları vardı.

Atheism isn't a religious belief. - Ateizm dinî bir inanç değildir.

inan
trust

I can't bring myself to trust his story. - Ben onun hikayesine inanamıyorum.

I don't feel that I can trust what he says. - Onun söylediğine inanabileceğimi zannetmiyorum.

inan
faith

Faith makes all things possible.... love makes all things easy. - İnanç her şeyi mümkün kılar....aşk her şeyi kolaylaştırır.

Unlike his sister, he has retained the religious faith his parents brought him up in. - Kız kardeşinin aksine, o, ebeveynlerinin ona verdiği dini inancı korudu.

inan
swear by
inan
reliance
inan
{f} believing

They say that seeing is believing. - Onlar görmek inanmaktır diyorlar.

A fault common to scientists is mistakenly believing that every problem has a technical solution. - Bilim adamlarına göre yaygın bir hata her problemin teknik bir çözümü var olduğuna yanlışlıkla inanmaktır.

inan
come to believe
inan
{f} believed

She believed him when he said he loved her. - O, onu sevdiğini söylediğinde ona inandı.

It is believed that whales have their own language. - Balinaların kendi diline sahip olduklarına inanılmaktadır.

inan
believe in

Even people who don't believe in the Catholic church venerate the Pope as a symbolic leader. - Katolik kilisesine inanmayan insanlar bile Papa'ya sembolik bir lider olarak saygı duyuyorlar.

We believe in Buddhism. - Budizm'de inanıyoruz.

inan
{f} credit

Tom seems to be unwilling to believe that Mary was the one who stole his credit cards. - Tom onun kredi kartlarını çalanın Mary olduğuna inanmak için isteksiz görünüyor.

inan
{f} crediting
inan
believe

He didn't believe Ben's words. - O, Ben'in sözlerine inanmadı.

How much do you believe him? - Ona ne kadar inanıyorsun?

inan
accredited
inan
credited
inan
accredit
inan
belief; faith, trust, reliance
inan
faith, belief
inan
belief, something believed. (...)
inan
tenet
التركية - التركية
İnanması sağlanmak
inan
İnanmak işi
inan
Bir kimseye, bir şeye bütün varlığıyla inanma
inan
inanma, güvenme
inan
Bir kimse veya şeyin doğruluğunu, büyüklüğünü ve gücünü sarsılmaz bir duygu ile benimseme, iman, itikat
inandırılma
İnandırılmak işi
İNAN
(Osmanlı Dönemi) Dizgin
İNAN
(Osmanlı Dönemi) İdare etme, yürütme
inandırılmak
المفضلات