He told me a completely unbelievable story.
- O bana tamamen inanılmaz bir hikaye anlattı.
It seemed unbelievable.
- Tom inanılmaz görünüyordu.
The waste of time and money is incredible.
- Zaman ve para kaybı inanılmaz.
That's an incredible story.
- O, inanılmaz bir hikaye.
How horrible, fantastic, incredible it is that we should be digging trenches and trying on gas-masks here because of a quarrel in a far away country between people of whom we know nothing.
- Kim olduklarını bilmediğimiz insanların arasında, çok uzak bir ülkedeki savaş yüzünden burada gaz maskeleri denemek ve hendekler kazmak zorunda olmamız ne kadar korkunç, fantastik, inanılmaz.
I find her story hard to swallow.
- Onun hikayesini inanılmaz buluyorum.
It is inconceivable to me that he would do such a thing.
- Onun böyle bir şey yapacağı benim için inanılmaz.