in existence.

listen to the pronunciation of in existence.
الإنجليزية - التركية

تعريف in existence. في الإنجليزية التركية القاموس.

about
takriben

Takriben senin yaşındayız. - We are about your age.

O, takriben benimle aynı yaştadır. - She's about the same age as I am.

about
hemen hemen

Tom artık hemen hemen her yerde olabilr. - Tom could be just about anywhere by now.

İnsanlara Lise yıllarında en çok pişman olduğunuz şey nedir? diye sorduğumda, hemen hemen hepsi aynı şeyi söylerler: Zamanımızın çoğunu boşa harcadık. - When I ask people what they regret most about high school, they nearly all say the same thing: that they wasted so much time.

about
hakkında

Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır. - Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.

Batman hakkında bilmeniz gereken şey, onun süper kahraman olmasıdır. - The thing you have to know about Batman is, he's a superhero.

about
aşağı yukarı

Bu sandalyeyi onartmak aşağı yukarı ne tutar? - About how much would it cost to have this chair repaired?

Tom istediği bir şeyi almak için aşağı yukarı yeterince zengin. - Tom is rich enough to buy just about anything he wants.

about
{e} konusunda

Öyle şeyler konusunda bilgim yok. - I don't know about things like that.

Bugün, bir sürü insan işsiz kalma konusunda endişeleniyor. - Today, many people worry about losing their jobs.

about
{e} etrafında

Biz ateş etrafında dans ettik. - We danced about the fire.

Tüm bahçenin etrafında yüksek bir duvar duruyor. - A high wall stands all about the garden.

about
üzerine

Tom, Vikingler'in dünya tarihine etkileri üzerine beş dakikalık bir sunum yaptı. - Tom gave a five-minute presentation about the influence of the Vikings on world history.

Bir parça kağıdın üzerine, yanınızda oturan kişi hakkında hoşlandığınız bir şey yazın lütfen. - Please write, on a piece of paper, something you like about the person sitting next to you.

about
buralarda

Buralarda manzara çok güzeldir. - The scenery about here is very beautiful.

Buralarda bir kulübe vardı. - There used to be a hut about here.

about
şuraya buraya
about
tahminen
in existence
yokluk
in existence
var; var olan
about
emir Geriye don I about to come gelmek üzere beat about the bush bin dereden su getirmek
about
ötesinde berisinde
about
çevresine
about
etrafına

Yaşlı adam şapkası için etrafına bakındı. - The old man looked about for his hat.

O, evin etrafına bakındı. - He looked about the house.

about
ile meşgul
about
her yerinde
about
havalisinde
about
için About facel
about
edat dair
الإنجليزية - الإنجليزية
under the sun

I have also adopted a stance, familiar from consumer culture, which suggests that the goods under question can do anything under the sun.

about

Is not this sudden interest in capturing CO2 — and it has been about for a little while — simply another hidey-hole for the government to creep into?.

existing, which exists

This magazine is really rare, as only 20 copies are believed to be in existence.

existing, extant, living, not destroyed or lost
in existence.

    الواصلة

    in ex·ist·ence

    فيديوهات

    ... %uh existence because the mathematics which they've got an elegant ...
    ... We were maybe stealing dinosaur eggs, maybe just eking out an existence. ...
المفضلات