O zamanla başarılı olacak.
- He'll succeed in time.
Zamanla anlayacaksın.
- In time, you will understand.
O, öğle yemeğinde zamanında olmak için babasına söz verdi.
- She promised her father to be in time for lunch.
O, İşi zamanında yaptırabilmek için bütün gece çalıştı.
- He worked all night so that he could get the job done in time.
Tom akşam yemeği için eve tam vaktinde gelir.
- Tom usually arrives home just in time for dinner.
O ve ben vaktinde geldik.
- She arrived on time. I arrived in time.
Ben ilk otobüse zamanında yetişmek için aceleyle kahvaltı yaptım.
- I had breakfast in haste in order to be in time for the first bus.
Toplantıya zamanında yetişmek için acele edelim.
- Let's hurry to be in time for the meeting.
Sorunu büyümeden halletmeyi zaman içerisinde öğreneceksiniz.
- You'll learn in time that a stitch in time saves nine.
Evden biraz daha erken çıksaydın, zamanında olurdun.
- If you had left home a little earlier you would have been in time.
Erken kalk ve zamanında ol.
- Get up early, and you'll be in time.
You've got here in time for tea — I was just making some.
In time, it got easier to deal with her death.
If I don't leave now, I won't get to work in time.
... plenty of time to respond. We are quite aware of the clock for both of you. But I want to ...
... devices that you have didn't hemorrhage information about you all the time, as though it had no ...