İngilizce onun anadili olmamasına rağmen, onu kusursuz konuşur.
- Although English is not his first language, he speaks it impeccably.
Tom her zaman kusursuz giyinir.
- Tom is always impeccably dressed.
Kral ailesine sadece en kusursuz yemekler sunulur.
- Only the most impeccable dishes are served to the royal family.
Tom, bir İngiliz, kusursuz, aksansız Almanca konuştu. Daha iyi tanımasaydım, onu iyi bir aileden gelen bir Alman sanırdım.
- Tom, an Englishman, spoke impeccable, accent-free German. If I had not known better, I would have taken him for a German from a very good family.
Tom mükemmel İngilizce konuşur.
- Tom speaks impeccable English.
Tom'un mükemmel ahlakı, Meryem'in anne babasında büyük bir intiba bıraktı.
- Tom's impeccable manners made a big impression on Mary's parents.
Mahkeme kararı hatasızdı.
- The judgement was impeccable.
He grew up in Sweden, but he writes impeccable English.