Tom'un itibarı kusursuz.
- Tom's reputation is impeccable.
Kral ailesine sadece en kusursuz yemekler sunulur.
- Only the most impeccable dishes are served to the royal family.
Tom mükemmel İngilizce konuşur.
- Tom speaks impeccable English.
Tom'un mükemmel ahlakı, Meryem'in anne babasında büyük bir intiba bıraktı.
- Tom's impeccable manners made a big impression on Mary's parents.
Mahkeme kararı hatasızdı.
- The judgement was impeccable.
He grew up in Sweden, but he writes impeccable English.