Futbol basit bir oyundur.22 Adam bir topun peşinden 90 dakika boyunca koşar ve sonunda hep Almanların kazandığı bir oyundur.
- Fußball ist ein einfaches Spiel. 22 Männer jagen 90 Minuten einem Ball nach und am Ende gewinnen immer die Deutschen.
Hep böyle bir saçmalık yaparsın.
- Immer machst du so einen Unsinn!
whenever.
Çok fazla aksiyon içermeyen filmlerde hep sıkılırım.
- I'm always bored with films that have little action.
O, o günlerde hep içki içiyordu.
- He was always drinking in those days.
Anlamıyorum. Niye hep onunla takılıyorsun?
- I don't understand. Why do you hang out with her all the time?
Bugün hava harika fakat bu günlerde hep yağmur yağdı.
- The weather today is great, but lately it's been raining all the time.
Bill her zaman dürüsttür.
- Bill is always honest.
Her zaman altıda kalkarım.
- I always get up at six.
Daima doğruyu söyledim.
- I've always told the truth.
Daima sözlüğünü el altında bulundur.
- Always have your dictionary close at hand.
İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.
- On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time.
Bill her zaman dürüsttür.
- Bill is honest all the time.
John sürekli hatalar yapıyordu.
- John was making mistakes all the time.
Sürekli burnumu temizlemek zorundayım.
- I have to blow my nose all the time.
He left Africa forever.
- Er verließ Afrika für immer.
I want to live forever.
- Ich will für immer leben.
More and more Russian soldiers lost hope.
- Immer mehr russische Soldaten verloren die Hoffnung.
I'm getting more and more gray hair.
- Ich bekomme immer mehr graue Haare.
I've warned you over and over again not to do it.
- Ich habe euch immer wieder gewarnt, es nicht zu tun.
I like to eyeball my ingredients, mostly because I don't feel like washing my measuring cups over and over.
- Ich koche gern nach Gefühl, hauptsächlich, weil ich keine Lust darauf habe, meine Messbecher immer wieder zu spülen.