imkânlar

listen to the pronunciation of imkânlar
التركية - الإنجليزية
facilities
resources
opportunities

Later, those from many other countries flocked to the United States because they were attracted by reports of great economic opportunities and religious and political freedom. - Daha sonra, diğer birçok ülkeden olanlar büyük ekonomik imkanlarla ilgili raporlar ve dini ve politik özgürlük tarafından cezbedildikleri için Amerika Birleşik Devletlerine akın ettiler.

The opportunities of man are limited only by his imagination. - İnsanın imkânları yalnızca hayal gücü ile sınırlıdır.

potentials
wherewith
imkan
opportunity
imkân
{i} possibility

Tom has been sentenced to life in prison without the possibility of parole. - Tom, şartlı tahliye imkanı olmaksızın ömür boyu hapse mahkum edildi.

imkân
{i} facility
imkan
means

Utopia today means a realisable impossibility. - Bugün ütopya gerçekleşebilir bir imkansızlık anlamına geliyor.

You should live within your means. - Kendi imkanlarınla yaşamalısın.

imkân
{i} chance

This is your only chance. - Bu senin yegâne imkâniyetin.

imkan
capability
imkan
potential
imkân
facilities
imkân
potentiality
imkan
facilities
imkân
(phil.) contingency
Savunma Bakanlığı Vasıta ve İmkanlar Kurulu
(Askeri) Defense Resources Board
eldeki imkanlar
bag of tricks
imkan
wherewithal
imkân
handle

There's no way I can handle this by myself. - Tek başıma bununla başa çıkabilmemin imkanı yok.

imkân
possibility; opportunity, chance; means olanak
imkân
feasibility
imkân
the possible
imkân
opportunity, chance
imkân
phil. contingency
imkân
possible

It wasn't possible for the boy to swim across the river. - Çocuğun nehri yüzerek geçmesi imkansızdı.

It's impossible to anticipate every possible situation. - Her mümkün durumu tahmin etmek imkansızdır.

imkân
potential
kullanılmayan imkânlar
untapped resources
ulusal teknik imkanlar
national technical means
التركية - التركية

تعريف imkânlar في التركية التركية القاموس.

imkan
Yararlanılan uygun şart veya durum, olanak
imkan
Yararlanılan uygun şart veya durum, olanak: "Bunu bizden gizlemelerinin imkânı var mıdır?"- H. C. Yalçın
imkân
(Osmanlı Dönemi) mümkün olma, olacak halde bulunma; inanç esaslarından bahseden kelâm ilminde, Allah'ın varlığını ispatlamak için kullanılan bir delile verilen isim
İMKÂN
(Osmanlı Dönemi) Mümkün olmak. Olacak hâlde bulunmak. Bak: Hudus
İmkânlar
(Osmanlı Dönemi) VÜCUH
imkânlar
المفضلات