تعريف ileriye في التركية الإنجليزية القاموس.
- forward
Move forward one step.
- Bir adım ileriye ilerle.
Tom took a step forward.
- Tom ileriye doğru bir adım attı.
- along with
- ahead
They moved ahead slowly.
- Onlar yavaşca ileriye doğru hareket etti.
- forwards
Why is it easier to park the car backwards than forwards?
- Arabayı geriye doğru park etmek neden ileriye doğru park etmekten daha kolaydır?
Life can only be understood backwards, but it must be lived forwards.
- Hayat sadece geriye doğru anlaşılabilir ama ileriye doğru yaşanmalıdır.
- farther
He was too tired to walk any farther.
- Daha ileriye gidemeyecek kadar çok yorgundu.
- onwards
- to the future
- along
- forward, ahead
- onward
- on
- {f} advance
- up
- ileri
- advanced
He is taking an advanced course in Esperanto.
- O ileri düzey bir Esperanto dersi alıyor.
She teaches English to advanced students.
- O ileri öğrencilere İngilizce öğretiyor.
- ileri
- {s} forward
I dared not go forward.
- İleri gitmeye cesaret edemedim.
Move forward one step.
- Bir adım ileriye ilerle.
- ileriye doğru
- forward
Tom took a step forward.
- Tom ileriye doğru bir adım attı.
Jessie urged the little donkey forward.
- Jessie küçük eşeği ileriye doğru sürdü.
- ileriye almak
- advance
- ileriye doğru
- forwardly
- ileriye doğru
- frontward
- ileriye doğru
- on
- ileriye doğru eğilmek
- (Dilbilim) lean forward
- ileriye doğru hareket
- course
- ileriye doğru sürmek
- propel
- ileriye gitme
- advance
- ileriye gitme
- progress
- ileriye gitmek
- (Havacılık) go further
- ileriye yanaşma
- coil up
- ileriye yönelik
- prospective
- ileriye yönelik
- frontward
- ileriye yönelik
- rewarding
- ileriye git
- (Bilgisayar) go forward
- ileriye ait olan
- (Tıp) anterograde
- ileriye atmak
- overshoot
- ileriye bakan
- forward looking
- ileriye bakmak
- look ahead
- ileriye doğru
- forwards
Life can only be understood backwards, but it must be lived forwards.
- Hayat sadece geriye doğru anlaşılabilir ama ileriye doğru yaşanmalıdır.
Why is it easier to park the car backwards than forwards?
- Arabayı geriye doğru park etmek neden ileriye doğru park etmekten daha kolaydır?
- ileriye doğru akma
- forward motion
- ileriye doğru atılıvermek
- plunge forward
- ileriye doğru destek etkileri
- (Ticaret) feedforward control
- ileriye doğru giden
- onward
- ileriye doğru meyil
- (Havacılık) forward tilt
- ileriye doğru zincirleme
- (Pisikoloji, Ruhbilim) forward chaining
- ileriye dönmek
- (Bilgisayar) switch forward
- ileriye dönük
- (Pisikoloji, Ruhbilim) anterograde
- ileriye dönük
- forward looking
- ileriye dönük
- prudential
- ileriye dönük amnezi
- (Pisikoloji, Ruhbilim) anterograde amnesia
- ileriye dönük beklentiler
- forward-looking expectations
- ileriye dönük belirleme
- fix in advance
- ileriye dönük bellek
- (Pisikoloji, Ruhbilim) anterograde memory
- ileriye dönük planlar
- (Politika, Siyaset) forward plannings
- ileriye dönük umutlar
- forward-looking expectations
- ileriye etkili engelleme
- (Pisikoloji, Ruhbilim) proactive inhibition
- ileriye etkili kolaylaştırma
- (Pisikoloji, Ruhbilim) proactive facilitation
- ileriye giden
- forward moving
- ileriye gitme
- forwardness
- ileriye gitmek
- go too far
- ileriye götürmek
- take forward
- ileriye itmek
- propel
- ileriye koymak
- set forward
- ileriye oku
- (Bilgisayar) read-ahead
- ileriye okuma/sn
- (Bilgisayar) read aheads/sec
- ileriye oluk
- (Bilgisayar,Teknik) forward channel
- ileriye sürme
- propulsion
- ileriye tepe gerilimi
- (Elektrik, Elektronik,Teknik) peak forward voltage
- ileriye transfer fonksiyonu
- (Elektrik, Elektronik,Teknik) forward transfer function
- ileriye yönelik
- forward
This is a big step forward.
- Bu, ileriye yönelik büyük bir adımdır.
- ileriye yönelik
- forwards
- ileriye yönelik olarak
- rewardingly
- ileriye yönelik olarak
- anticipatorily
- ileriye yürüyen dalga
- (Elektrik, Elektronik,Teknik) forward wave
- ileri
- ahead
I set my watch ahead one hour.
- Saatimi bir saat ileri aldım.
We're a week ahead of schedule.
- Programın bir hafta ilerisindeyiz.
- ileri
- advanced; beyond the elementary stage; ahead of others
- ileri
- {s} high
- ileri
- sophisticate
- ileri
- future
She set it aside for future use.
- O, onu ileride kullanmak üzere bir kenara koydu.
I want to become a TV announcer in the future.
- İleride bir TV sunucusu olmak istiyorum.
- ileri
- on
- ileri
- the future part
- ileri
- way out
- ileri
- next
Nobody knows what will happen next.
- İleride ne olacağını hiç kimse bilmiyor.
- ileri
- (Bilgisayar) advance
Osteoporosis is more common in advanced age, and is often a concern for post-menopausal women.
- Osteoporoz ileri yaşlarda daha yaygındır ve genellikle menopoz sonrası kadınlar için bir sorundur.
He is taking an advanced course in Esperanto.
- O ileri düzey bir Esperanto dersi alıyor.
- ileri
- forward part
- ileri
- pro-
- ileri
- along with
- ileri
- (Bilgisayar) forward to
- ileri
- further
She can swim further than I can.
- O benden daha ileriye yüzebilir.
He could not walk any further.
- O, daha ileriye yürüyemedi.
- ileri
- beyond
- ileri
- onwards
- ileri
- forth
Tom is pacing back and forth.
- Tom ileri geri adımlıyor.
A man I didn't know was walking back and forth in front of my house.
- Tanımadığım bir adam evimin önünde ileri geri yürüyordu.
- ileriye doğru
- onwards
- ileriye doğru
- {f} onward
- ileriye dönük
- looking forward
- barış sürecini ileriye götürmek
- (Hukuk) take the peace process forward
- daha da ileriye götürmek
- take something (much) further
- en ileriye
- farthest
- fazla ileriye giden
- forward
- ileri
- the future, the time yet to come; the time which lies just ahead: İlerimiz kış. Winter is just around the corner. İleriyi hiç düşünmedin mi? Haven't you ever thought about the future?
- ileri
- higher
- ileri
- front part, forward part; future, the future part, the part to come; forward; advanced; (saat) fast; forward, forth, ahead
- ileri
- (Askeriye) advance, forward, situated near the front: ileri komuta yeri advance command post
- ileri
- the front, the area or part which lies to the front: Trenin ilerisini göremiyoruz. We can't see the front section of the train
- ileri
- the next part (of a road, a course, a job): İlerimizde deniz vardı. In front of us lay the sea. Yolun ilerisi çok virajlı. The next part of the road is full of curves. Bu işin ilerisi pek kolay olmaz. The next part of this job won't be very easy
- ileri
- ahead of, before, (something) which precedes: Tacimah bizden ileri sınıflardan birindeydi. Tacimah was in one of the classes ahead of us
- ileri
- forward, forwards, to the front; out in front; onward, onwards
- ileri
- fast (clock, watch, etc.): Saatim iki dakika ileri. My watch is two minutes fast
- ileri
- onward
- ileri
- forrader
- ileri
- advanced , forward
- ileri
- forwards
Forwards! Without stopping without fearing!
- İleri! Durmadan, korkmadan!
His handwriting slants forwards, whereas hers slants backwards.
- Onunki geriye doğru eğimli iken onun el yazısı ileri doğru eğimlidir.
- ileri
- along
- ileri
- sophisticated
- ileri
- advanced (age, years): Hoşkadem oldukça ileri bir yaşta aşka düştü. Hoşkadem fell in love at a rather advanced age
- ileri
- (saat) fast
- ileri
- Forward!/Onward!
- ileri
- progressive
I'm pretty progressive.
- Ben oldukça ilericiydim.
Hey, remember the progressive one?
- Hey, ilerici olanı hatırlıyor musunuz?
- ileri
- wayout
- ileri
- up
- ileriye dönük
- forwardlooking
- ileriye yönelik
- {s} anticipatory
- saati ileriye almak
- to set a clock/a watch forward