ilerideki

listen to the pronunciation of ilerideki
التركية - الإنجليزية
further
future
forward
ileri
advanced

Osteoporosis is more common in advanced age, and is often a concern for post-menopausal women. - Osteoporoz ileri yaşlarda daha yaygındır ve genellikle menopoz sonrası kadınlar için bir sorundur.

We advanced the date of the meeting. - Buluşma tarihini ileri aldık.

ileri
{s} forward

Jessie urged the little donkey forward. - Jessie küçük eşeği ileriye doğru sürdü.

Move forward one step. - Bir adım ileriye ilerle.

ileri
ahead

We're a week ahead of schedule. - Programın bir hafta ilerisindeyiz.

You'll never get ahead in this place unless you go through the proper channels. - Doğru bir yol bulmadıkça bu alanda asla ileri gitmeyeceksin.

ileri
advanced; beyond the elementary stage; ahead of others
ileri
{s} high
ileri
sophisticate
ileri
future

He wants to be a policeman in the future. - İleride polis olmak istiyor.

She set it aside for future use. - O, onu ileride kullanmak üzere bir kenara koydu.

ileri
on
ileri
the future part
ileri
way out
ileri
next

Nobody knows what will happen next. - İleride ne olacağını hiç kimse bilmiyor.

ileri
(Bilgisayar) advance

He is taking an advanced course in Esperanto. - O ileri düzey bir Esperanto dersi alıyor.

She teaches English to advanced students. - O ileri öğrencilere İngilizce öğretiyor.

ileri
forward part
ileri
pro-
ileri
along with
ileri
(Bilgisayar) forward to
ileri
further

I'm too tired to walk any further. - Daha ileri yürüyemeyecek kadar çok yorgunum.

I can't go any further. - Ben daha ileriye gidemem.

ileri
beyond
ileri
onwards
ileri
forth

Tom is pacing back and forth. - Tom ileri geri adımlıyor.

Jim and Mike threw the ball back and forth. - Jim ve Mike topu ileri ve geri attı.

en ilerideki
furthermost
ileri
the future, the time yet to come; the time which lies just ahead: İlerimiz kış. Winter is just around the corner. İleriyi hiç düşünmedin mi? Haven't you ever thought about the future?
ileri
higher
ileri
front part, forward part; future, the future part, the part to come; forward; advanced; (saat) fast; forward, forth, ahead
ileri
(Askeriye) advance, forward, situated near the front: ileri komuta yeri advance command post
ileri
the front, the area or part which lies to the front: Trenin ilerisini göremiyoruz. We can't see the front section of the train
ileri
the next part (of a road, a course, a job): İlerimizde deniz vardı. In front of us lay the sea. Yolun ilerisi çok virajlı. The next part of the road is full of curves. Bu işin ilerisi pek kolay olmaz. The next part of this job won't be very easy
ileri
ahead of, before, (something) which precedes: Tacimah bizden ileri sınıflardan birindeydi. Tacimah was in one of the classes ahead of us
ileri
forward, forwards, to the front; out in front; onward, onwards
ileri
fast (clock, watch, etc.): Saatim iki dakika ileri. My watch is two minutes fast
ileri
onward
ileri
forrader
ileri
advanced , forward
ileri
forwards

Forwards! Without stopping without fearing! - İleri! Durmadan, korkmadan!

Why is it easier to park the car backwards than forwards? - Arabayı geriye doğru park etmek neden ileriye doğru park etmekten daha kolaydır?

ileri
along
ileri
sophisticated
ileri
advanced (age, years): Hoşkadem oldukça ileri bir yaşta aşka düştü. Hoşkadem fell in love at a rather advanced age
ileri
(saat) fast
ileri
Forward!/Onward!
ileri
progressive

I'm pretty progressive. - Ben oldukça ilericiydim.

Tom is very progressive, isn't he? - Tom çok ilerici, değil mi?

ileri
wayout
ileri
up
ilerideki
المفضلات