If my parents punished me for something I didn't do, I would tell them the truth and try to convince them of my innocence.
- Eğer yapmadığım bir şey için ailem beni cezalandırdıysa , onlara doğruları söylerdim ve benim masumiyetle ilgili onları ikna etmeye çalışırdım.
He convinced his daughter to not marry Tom.
- O, Tom'la evlenmemesi için kızını ikna etti.
I tried to persuade Sam to give up his plan, only to fail.
- Sam'i sadece başarısız olacak planından vazgeçmesi için ikna etmeye çalıştım,
I figure that there is no point in trying to persuade him.
- Onu ikna etmeye çalışmanın faydası olmadığını düşünüyorum.
The salesperson persuaded her to buy the dress.
- Satış elemanı elbiseyi alması için onu ikna etti.
I persuaded him to go to the party.
- Onu partiye gitmeye ikna ettim.
It's Tom who needs convincing.
- İkna etmeye ihtiyacı olan Tom'dur.
I had trouble convincing Tom to come.
- Tom'u gelmeye ikna etme sorunum vardı.
The evidence convinced us of his innocence.
- Kanıt bizi onun masumluğuna ikna etti.
Tom certainly convinced me that I should lose some weight.
- Tom biraz zayıflamam konusunda kesinlikle beni ikna etti.