The evidence corresponds to his previous statement.
- Kanıt, bir önceki ifadeye karşılık gelir.
Her statement was false.
- Onun ifadesi düzmeceydi.
Tom watched them hurry through the doors, a disagreeable expression on his face.
- Tom, yüzünde tatsız bir ifade, onların kapılardan acele ile girişini izledi.
I was confused by her expression.
- Onun ifadesi tarafından kafam karıştı.
I wrote down every phrase in his speech that he stressed.
- Konuşmasında vurguladığı her ifadeyi not aldım.
Look up the phrase in your dictionary.
- İfadeye sözlüğünüzden bakın.
I admit, my wording is a bit direct.
- İfademin biraz doğrudan olduğunu itiraf ediyorum.
I have to think about it. I'll try to find another wording.
- Düşünmek zorundayım. Başka bir ifade tarzı bulmayı deneyeceğim.
Sami's testimony was powerful.
- Sami'nin ifadesi güçlüydü.
Layla's conflicting testimony confused the court.
- Leyla'nın çelişkili ifadesi mahkemeyi şaşırttı.
I'm not sure I know what you're getting at. Please express it differently if you can.
- Ne ima ettiğini bildiğimden emin değilim. Lütfen mümkünse onu farklı biçimde ifade et.
Express yourself as you please!
- İstediğiniz gibi kendinizi ifade edin.
Men sometimes perceive expressing emotions as a sign of weakness.
- Erkekler duyguları ifade etmeyi bazen bir zayıflık işareti olarak algılarlar.
Expressing your feelings is not a sign of weakness.
- Duygularını ifade etmek, zayıflık belirtisi değildir.
The evidence corresponds to his previous statement.
- Kanıt, bir önceki ifadeye karşılık gelir.
There was a scornful note in his voice.
- Sesinde küçümseyen bir ifade vardı.
I cannot express enough the importance of grammatical accuracy.
- Gramer doğruluğunun önemini yeterince ifade edemem.
Sami's testimony was extremely important.
- Sami'nin ifadesi son derece önemliydi.
There was a scornful note in his voice.
- Sesinde küçümseyen bir ifade vardı.