تعريف idling في الإنجليزية التركية القاموس.
- avaraya alma
- haylazlık
- boşa alma
- rolanti
- boşta çalışma
- rolântide olma
- tembellik etme
- RoLANTiDE cALI$MA
- (İnşaat) rölantide çalışma
- aylaklık etme
- idle
- {s} başıboş
Ben başıboş tahminle meşgul olmam.
- I don't engage in idle speculation.
Tom artık başıboş bir çocuk değil.
- Tom is not an idle boy any longer.
- idling adjusting screw
- rölanti ayar vidası
- idling adjustment
- rölanti ayarı
- idling control valve
- rolanti kontrol valfı
- idling jet
- rölanti jiklörü
- idling noise
- rölanti gürültüsü
- idling pulley
- avara kasnağı
- idling speed
- rölanti devri
- idling speed
- rölanti hızı
- idling speed adjusting screw
- rölanti hız ayar vidası
- idling spring
- rölanti yayı
- idling valve
- rölanti supabı
- idling adjusting screw
- rölanti ayar vidasi
- idling control valve
- rölânti kontrol valfı
- idling pulley
- avara kasnagi
- idling speed adjusting screw
- rölanti hız ayar vidasi
- idling adjustment
- (Otomotiv) rölanti ayan
- idling control valve
- rölanti kontrol supabı
- idling jet
- (Otomotiv) yüksüz çalışma memesi
- idling pulley
- (Tekstil) avara çıkrığı, avara kasnağı
- idling time
- (Otomotiv) rölanti süresi
- idle
- {f} (motor) rölantide/avarada
- excessive idling
- (Otomotiv) aşırı rölanti
- idle
- boşta
İnsanlar kadar zengin olurlarsa olsunlar, boşta olmamalılar.
- No matter how rich a man may be, he ought not to be idle.
Onun meşgul olduğunu sanıyordum ama tam tersine boştaydı.
- I thought he was busy, but on the contrary he was idle.
- idle
- boş duran
Boş duran eller şeytanın aletidir.
- Idle hands are the devil's tool.
- idle
- (Bilgisayar) boş durma
- idle
- (Politika, Siyaset) gerçeklere dayanmayan
- idle
- eylemsiz
- idle
- (Bilgisayar) boş duran boş
- idle
- boşta çalışmak
- idle
- avarelik etmek
- idle
- rölantiye almak
- idle
- işlemeyen (makine)
- idle
- rölantide çalışmak
- idle
- asılsız (söz)
- idle
- atıl durumda
Makineler artık atıl durumda.
- The machines are idle now.
- idle
- (Politika, Siyaset) temelsiz
- idle
- etkin olmayan
- poor idling
- (Otomotiv) kararsız rölanti
- rough idling
- (Otomotiv) bozuk rölanti
- idle
- işsiz
- idle
- yararsız
- idle
- boş
O, boş fantezilere sahip gibi görünüyor.
- He seems to be possessed with idle fancies.
O, zamanını boşa harcar.
- He idles away his time.
- idle
- aylak
Onun aylaklığı olmasa o hoş bir adam olurdu.
- If it were not for his idleness, he would be a nice fellow.
O, her zamanki gibi aylaktır.
- He is as idle as ever.
- idle
- zaman öldürmek
- idle
- sonuçsuz
- idle
- tembel
Yaz tatili her zaman tembellik ve rahatlamaya eşittir.
- Summer vacation always equals idleness and relaxation.
Başarısızlık onun tembelliğinden kaynaklanıyor.
- The failure is due to his idleness.
- idle
- yavaş gitmek
- idle
- (motor/vb.) yavaş çalışmak
- adjusting the idling speed
- rölanti devir ayarı
- idle
- {s} haylaz
- idle
- {f} boş durmak
- idle
- {s} boş, asılsız (söz/vaat/tehdit)
- idle
- {s} avare
Çalışma avareliğe tercih edilir.
- Work is preferable to idleness.
- idle
- {s} boş (vakit)
- idle
- boşta çalışmak idle mo ments boş zamanlar idle pulley
- idle
- {s} gereksiz
- idle
- {s} kullanılmayan
- idle
- {s} işsiz güçsüz
- idle
- {s} verimsiz
- idle
- {f} boşta olmak
- idle
- vaktini boşa harcamak
- idle
- boş şeylerle meşgul olmak
- idle
- {f} boşa harcamak
- idle
- {s} işe yaramaz
- idle
- boş duran,v.boşa zaman harca: adj.atıl
- idle
- {s} boşa geçen
- idle
- {s} işlemeyen
- idle
- (Nükleer Bilimler) avara
- idle
- {s} çalışmayan
- idle
- idling pulley avara kasnagı idle away time zam
- idle
- {s} yersiz
- idle
- ara
- idle
- rölanti
- raised idling speed
- yüksek rölanti