تعريف idled في الإنجليزية التركية القاموس.
- boşta
- {s} işsiz güçsüz
- {s} başıboş
- {s} avare
- serbest
- idle
- {s} başıboş
Ben başıboş tahminle meşgul olmam.
- I don't engage in idle speculation.
Tom artık başıboş bir çocuk değil.
- Tom is not an idle boy any longer.
- idle
- {f} (motor) rölantide/avarada
- idle
- boşta
İnsanlar kadar zengin olurlarsa olsunlar, boşta olmamalılar.
- No matter how rich a man may be, he ought not to be idle.
Onun meşgul olduğunu sanıyordum ama tam tersine boştaydı.
- I thought he was busy, but on the contrary he was idle.
- idle
- boş duran
Boş duran eller şeytanın aletidir.
- Idle hands are the devil's tool.
- idle
- (Bilgisayar) boş durma
- idle
- (Politika, Siyaset) gerçeklere dayanmayan
- idle
- eylemsiz
- idle
- (Bilgisayar) boş duran boş
- idle
- boşta çalışmak
- idle
- avarelik etmek
- idle
- rölantiye almak
- idle
- işlemeyen (makine)
- idle
- rölantide çalışmak
- idle
- asılsız (söz)
- idle
- atıl durumda
Makineler artık atıl durumda.
- The machines are idle now.
- idle
- (Politika, Siyaset) temelsiz
- idle
- etkin olmayan
- idle
- işsiz
- idle
- yararsız
- idle
- boş
Bütün bir günü boşa geçirdi.
- He idled away a whole day.
O, boş fantezilere sahip gibi görünüyor.
- He seems to be possessed with idle fancies.
- idle
- aylak
Onun aylaklığı olmasa o hoş bir adam olurdu.
- If it were not for his idleness, he would be a nice fellow.
Okul günlerimde aylak olduğum için pişmanım.
- I regret having been idle in my school days.
- idle
- zaman öldürmek
- idle
- sonuçsuz
- idle
- tembel
Onun başarısızlığı onun tembelliğinden dolayı idi.
- His failure was due to his idleness.
Tembellik yıkıma yol açar.
- Idleness leads to ruin.
- idle
- yavaş gitmek
- idle
- (motor/vb.) yavaş çalışmak
- idle
- {s} haylaz
- idle
- {f} boş durmak
- idle
- {s} boş, asılsız (söz/vaat/tehdit)
- idle
- {s} avare
Çalışma avareliğe tercih edilir.
- Work is preferable to idleness.
- idle
- {s} boş (vakit)
- idle
- boşta çalışmak idle mo ments boş zamanlar idle pulley
- idle
- {s} gereksiz
- idle
- {s} kullanılmayan
- idle
- {s} işsiz güçsüz
- idle
- {s} verimsiz
- idle
- {f} boşta olmak
- idle
- vaktini boşa harcamak
- idle
- boş şeylerle meşgul olmak
- idle
- {f} boşa harcamak
- idle
- {s} işe yaramaz
- idle
- boş duran,v.boşa zaman harca: adj.atıl
- idle
- {s} boşa geçen
- idle
- {s} işlemeyen
- idle
- (Nükleer Bilimler) avara
- idle
- {s} çalışmayan
- idle
- idling pulley avara kasnagı idle away time zam
- idle
- {s} yersiz
- idle
- ara
- idle
- rölanti