i̇zlemek

listen to the pronunciation of i̇zlemek
التركية - الإنجليزية

تعريف i̇zlemek في التركية الإنجليزية القاموس.

izlemek
track

I've got better things to do than to keep track of what Tom's doing. - Tom'un yaptıklarını izlemekten daha iyi yapacak işlerim var.

izlemek
follow

All you have to do is follow me. - Yapmanız gereken bütün şey beni izlemektir.

Tom has to follow our rules. - Tom bizim kurallarımızı izlemek zorundadır.

izlemek
pursue

The police are reluctant to pursue criminal charges in medical cases. - Polis tıbbi konulardaki kriminal suçlamaları izlemekte isteksizdir.

izlemek
trace
izlemek
(Askeri) follow-up
izlemek
monitor

A satellite was launched into orbit to monitor melting glaciers. - Bir uydu eriyen buzulları izlemek için yörüngeye fırlatıldı.

Many companies monitor their employees' internet activity. - Birçok şirket çalışanlarının internet etkinliğini izlemektedir.

izlemek
watch

Felicja enjoys watching TV. - Felicja, TV izlemekten hoşlanır.

Felicja enjoys watching TV. - Felicja, televizyon izlemekten hoşlanır.

izlemek (iz vb)
track
sinsice izlemek
stalk

Thanks to Facebook, stalking is no longer the bastion of a few devoted enthusiasts, but a highly automated task convenient enough even for the busy housewife. - Facebook sayesinde, sinsice izlemek artık birkaç özverili hayranın kalesi değildir ama yoğun ev kadını için bile oldukça uygun bir yüksek otomasyonlu görevdir.

Linda accused Dan of stalking her. - Linda Dan'i onu sinsice izlemekle suçladı.

izlemek
keep track of

I've got better things to do than to keep track of what Tom's doing. - Tom'un yaptıklarını izlemekten daha iyi yapacak işlerim var.

izlemek
trail
izlemek
follow up
izlemek
tracing
izlemek
oversee
izlemek
keep a tab on
izlemek
look on
izlemek
run down
izlemek
ensue
izlemek
(Politika, Siyaset) monitor to
izlemek
to follow, to dog; to pursue; to trace; to watch; to observe
izlemek
hold to
izlemek
go after
izlemek
(Hukuk) to monitor JJJJ
izlemek
(Konuşma Dili) be with
izlemek
shadow
izlemek
come on
izlemek
monitorize
izlemek
go by
izlemek
give chase
izlemek
chase
izlemek
tail
izlemek
observe
izlemek
supervene
izlemek
keep tabs on
izlemek
hound
izlemek
dog

The dog is trained to watch for thieves. - Köpek hırsızları izlemek için eğitilmiştir.

I enjoy watching dog racing. - Köpek yarışını izlemekten hoşlanırım.

izlemek
eye
izlemek
trace , track , trail , monitor
izlemek
to watch, view; to observe
izleme
{i} surveillance
izle
(Bilgisayar) watch

I grew up watching Pokemon. - Pokémon izleyerek büyüdüm.

In Soviet Russia, television watches the audience! - Sovyet Rusya'sında, televizyon seyirciyi izler!

izleme
following

Would you please stop following me? - Lütfen beni izlemeyi durdurur musun?

Tom looked over to his shoulder to see if anyone was following him. - Tom birinin kendisini izleyip izlemediğini görmek için omzunun üzerinden baktı.

izleme
tracing
izleme
{i} monitoring

Oliver thought that his parents, Tom and Mary, weren't setting rules or monitoring his whereabouts. - Oliver ebeveynleri Tom ve Mary'nin kurallar koymadığını ya da onun nerede olduğunu izlemediklerini düşündü.

izleme
follow

Books must follow sciences, and not sciences books. - Kitaplar bilimleri izlemeli ve bilimler kitapları değil.

He signaled that I should follow him. - O, benim onu izlemem gerektiğinin işaretini verdi.

izle
{f} trace

The police have traced her to Paris. - Polisler onu Paris'e kadar izledi.

This security system allows us to trace employees movements anywhere they go. - Bu güvenlik sistemi çalışanların hareketlerini gittikleri yerde izlemelerine izin verir.

izle
{f} follow

The dog followed me to my home. - Köpek beni evime kadar izledi.

I will follow the law. - Ben hukuku izleyeceğim.

izleme
follow up
izlemek
follow in smb.'s wake
izlemek
spoor
izlemek
follow in somebody's wake
film izlemek
watch movie

At least being sick gives you the perfect excuse to stay home and watch movies. - Hasta olma sana en azından evde kalmak ve film izlemek için mükemmel bir bahane verir.

How many times a week do you go to the movie theater to watch movies? - Film izlemek için haftada kaç kez sinema salonuna gidiyorsunuz?

film izlemek
watch film

You don't just go to the cinema to watch films. Rather, you go to the cinema in order to laugh and cry together with two hundred people. - Film izlemek için sinemaya gitmezsiniz. Daha ziyade, iki yüz kişi ile birlikte gülmek ve ağlamak için sinemaya gidersiniz.

izle
(Bilgisayar) follow-up
izle
(Bilgisayar) follow up
izle
(Bilgisayar) track

I followed the deer's tracks. - Ben geyiğin izlerini izledim.

They followed the tracks the car had left. - Arabanın bıraktığı izleri takip ettiler.

izle
(Bilgisayar) monitor
izleme
chase
izleme
(Bilgisayar) trace
izleme
(Bilgisayar) trapping
izleme
(Bilgisayar) monitor
izleme
(Dilbilim) marking
izleme
(Ticaret) follow-up
izleme
pursuit
izlemek (birisini)
follow
televizyon izlemek
watch television
izle
{f} following

Tom looked over to his shoulder to see if anyone was following him. - Tom birinin kendisini izleyip izlemediğini görmek için omzunun üzerinden baktı.

Tom noticed that Mary was following him. - Tom Mary'nin kendisini izlediğini fark etti.

izle
{f} monitoring

Oliver thought that his parents, Tom and Mary, weren't setting rules or monitoring his whereabouts. - Oliver ebeveynleri Tom ve Mary'nin kurallar koymadığını ya da onun nerede olduğunu izlemediklerini düşündü.

izle
{f} watching

The student became very nervous with the teacher watching him. - Öğrenci öğretmenin onu izlemesine çok kızdı.

I love watching soccer games. - Futbol oyunlarını izlemeyi severim.

izle
{f} tracing
izle
{f} tracking

Layla, an Aborigene, made use of her renowned tracking skills. - Aborijin olan Leyla, meşhur izleme becerilerini kullandı.

izleme
{i} watching

I love watching soccer games. - Futbol oyunlarını izlemeyi severim.

Felicja enjoys watching TV. - Felicja, TV izlemekten hoşlanır.

izleme
tracking

Layla, an Aborigene, made use of her renowned tracking skills. - Aborijin olan Leyla, meşhur izleme becerilerini kullandı.

izlemek
follow sth up
izlemek
watch to
izlemek
looking on
televizyon izlemek
watching tv
televizyon izlemek
watch tv
tv izlemek
watch tv

Tom does nothing but watch TV all day. - Tom bütün gün TV izlemekten başka hiçbir şey yapmaz.

Tom didn't have time to watch TV yesterday. - Tom'un dün TV izlemek için zamanı yoktu.

adım adım izlemek
dog smb.'s steps
birbirini izlemek
alternate
birbirini sırayla izlemek
alternate with
dikkatle izlemek
watch like a knife
filmi izlemek için hangi kanala ayarlıyorum
Which channel do I set to see the movie
gelişimini izlemek
deduce
izle
{f} hound
izle
sleuth
izle
supervene
izle
{f} trail

I don't want to leave any paper trails. - Ben herhangi kağıt izleri bırakmak istemiyorum.

Boys trail girls in language skills. - Oğlanlar dil becerileri konusunda kızları izler.

izle
dogs

The hunting dogs followed the scent of the fox. - Av köpekleri tilkinin kokusunu izledi.

izle
dogged
izle
spoor
izleme
following; tracking
izleme
followup
izleme
supervention
izleme
sequacity
kokusunu izlemek
scent out
kıyıyı izlemek
1. to go via the coast. 2. (for a boat) to travel inshore, hug the shore
ortak bir davranış izlemek
(Hukuk) to proceed by common action
ortak tutum izlemek
(Hukuk) to proceed by common action
rota izlemek
orbit
soyunu izlemek
genealogize
televizyon izlemek
teleview
yerinde izlemek
watch on site
yörünge izlemek
orbit
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف i̇zlemek في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

izle
A spark, ember
التركية - التركية
tutmak
izlemek
Eğlenmek, görmek, öğrenmek için bakmak, seyretmek
izlemek
Birinin veya bir şeyin arkasından gitmek, takip etmek
izlemek
Zaman, süre, sıra vb. için sonra gelmek, arkasından gelmek, arkasında olmak
izlemek
Gözlemek, incelemek
izlemek
Bir olayın gelişimini gözden geçirmek
izlemek
Belirli bir yönde gitmek: "Geç vakit hayvanla, Deliçay'ı izleyip gidiyordum."- H. E. Adıvar
izlemek
Belirli bir yönde gitmek
izlemek
Herhangi bir olayla ilgilenmek: "Çeşitli siyasi olaylar karşısındaki tepki ve düşüncelerini dolaylı da olsa izleyebiliyordum."- H. Taner
izlemek
Herhangi bir olayla ilgilenmek
izlemek
Bir şeye uymak, bağlı olmak
izlemek
Bir olayın gelişimini gözden geçirmek: "Bu ustaca düzeni Osmanlıların her işinde izleyebilirsiniz."- S. Birsel
izlemek
Sonra gelmek, arkasından gelmek; olmak
izlemek
Belirli bir tutum, davranış veya düşünceyi benimsemek
izleme
İzlemek işi, takip