i̇zin verme

listen to the pronunciation of i̇zin verme
التركية - الإنجليزية

تعريف i̇zin verme في التركية الإنجليزية القاموس.

izin vermek
permit
izin vermek
let

Tom doesn't want to let Mary go. - Tom Mary'nin gitmesine izin vermek istemiyor.

I opened the window to let in some fresh air. - Biraz temiz havanın girmesine izin vermek için pencereyi açtım.

izin vermek
allow

Tom stepped aside to allow Mary to pass. - Tom Mary'nin geçmesine izin vermek için kenara çekildi.

You have to allow for the boy's age. - Çocuğun yaşı nedeniyle izin vermek zorundasın.

izin vermek
warrant
izin verme
(Bilgisayar) deny
izin verme
permitting
izin verme
toleration
izin verme
(Kanun) licentiation
izin verme
(Bilgisayar) disallow
izin verme
empowering
izin verme
(Hukuk) granting
izin vermek
consent
izin vermek
enable
izin vermek
{f} authorize
izin ver
(Bilgisayar) allow

Allow me to introduce Mayuko to you. - Mayuko'yu sana tanıtmama izin ver.

After a heated discussion, a compromise was adopted. Smokers will be allowed to smoke in the smoking corner. - Hararetli bir tartışmadan sonra,uzlaşma sağlandı.Sigara içme köşesinde sigara içenlerin sigara içmesine izin verilecek.

izin ver
(Bilgisayar) allow cookie
izin ver
(Bilgisayar) permit only
izin vermek
allowed
izin vermek
allow to be
izin vermek
authorization
izin vermek
tolerate
izin vermek
(deyim) give one's blessing
izin vermek
give somebody the green light
izin vermek
stand for
izin vermek
admit
izin vermek
allow to
izin vermek
make allowances for
izin vermek
be in the clear
izin vermek
give green light
izin vermek
(Askeri) discharge
izin vermek
authoritize
izin vermek
give permission
izin vermek
(Dilbilim) let loose
izin vermek
have

You have to let me in. - İçeri girmeme izin vermek zorundasın.

You have to let me talk to her. - Onunla konuşmama izin vermek zorundasın.

izin ver
let

Laws are like cobwebs, which may catch small flies, but let wasps and hornets break through. - Yasalar örümcek ağı gibidir, küçük sinekleri yakalayabilirler fakat yaban arısı ve eşek arılarının geçmesine izin verirler.

Will you kindly let me have a look at it? - Lütfen ona bir göz atmama izin verir misin?

izin ver
make allowances for
izin ver
allow to be
izin ver
made allowances for
izin ver
{f} permitted

Put out your cigarette. Smoking's not permitted here. - Sigaranı söndür. Burada sigara içmeye izin verilmez.

The teacher permitted the boy to go home. - Öğretmen çocuğun eve gitmesine izin verdi.

izin ver
{f} permitting

I will come, weather permitting. - Hava izin verirse, gelirim.

izin ver
allow to
izin ver
{f} allowed

You will be allowed to use this room tomorrow. - Yarın bu odayı kullanmana izin verilecek.

No ambiguities are allowed in a contract. - Bir sözleşmede belirsizliklere izin verilmez.

izin ver
{f} consent

If I'd known that it would come to this, I would have never consented. - İşin buraya geleceğini bilseydim, izin vermezdim.

His mother will not consent to his going there alone. - Annesi onun oraya yalnız gitmesine izin vermeyecek.

izin ver
{f} permit

Put out your cigarette. Smoking's not permitted here. - Sigaranı söndür. Burada sigara içmeye izin verilmez.

My father would not permit me to go on to college. - Babam üniversiteye devam etmeme izin vermezdi.

izin ver
let&
izin vermek
free
izin vermek
countenance
izin vermek
excuse
izin vermek
empower
izin vermek
say the word
izin vermek
suffer
izin vermek
admit to
izin vermek
to give permission
izin ver
allowto
izin ver
countenance
izin verme
excuse
izin vermek
sanction
izin vermek
give smb. notice
izin vermek
1. to give permission. 2. (Askeriye) to discharge. 3. obs. to dismiss, fire
izin vermek
license
izin vermek
permit of
izin vermek
(Hukuk) to license
izin vermek
indulge
izin vermek
licence [Brit.]
izin vermek
authorise
izin vermek
a) to give permission, to consent b) to let, to allow, to permit c) to license, to licence d) to discharge
izin vermek
{f} licence
izin vermek
brook
izin vermek
give smb. the green light
seni üzmesine izin verme
don't let it get to you
التركية - التركية
(Hukuk) MÜSAAFE
i̇zin verme
المفضلات