'Fess up, Ju-ju.
That wasn't so hard to admit, was it?
- İtiraf etmek o kadar zor değildi, değil mi?
It takes a lot of courage to admit that you're wrong.
- Hatalı olduğunu itiraf etmek çok cesaret ister.
She was forced to confess.
- O, itiraf etmek için zorlandı.
The greatest joy after being in love is confessing one's love.
- Aşık olduktan sonra en büyük sevinç birinin aşkını itiraf etmektir.
We should give Tom a chance to confess.
- Tom'a itiraf etmek için bir şans vermeliyiz.
He confessed in court that he was in touch with racist groups.
- O, ırkçı gruplarla temas halinde olduğunu mahkemede itiraf etti.
Tom confessed that he had killed Mary.
- Tom Mary'yi öldürdüğünü itiraf etti.
Tom confessed to murdering Mary.
- Tom Mary'yi öldürdüğünü itiraf etti.
He did not fail to confess.
- İtiraf etmeyi başardı.