تعريف i̇nsan في التركية الإنجليزية القاموس.
- insan
- man
The man has two feet.
- İnsanın iki ayağı vardır.
Today, many people worry about losing their jobs.
- Bugün, bir sürü insan işsiz kalma konusunda endişeleniyor.
- insan
- human
War is a crime against humanity.
- Savaş, insanlık dışı bir suçtur.
Products with GMO are dangerous to human life.
- GDO'lu ürünler insan hayatı için tehlikelidir.
- insanlar
- people
According to the CRC, all people under 18 are considered to be children.
- ÇHS'ye göre, 18 yaşından küçük tüm insanlar çocuk olarak kabul edilir.
Guns don't kill people. People kill people.
- Silahlar insanları öldürmez. İnsanlar insanları öldürür.
- insan
- microcosm
- insan
- homo
- insan
- thing
Older people are often afraid of trying new things.
- Yaşlı insanlar sık sık yeni şeyleri denemekten korkarlar.
The only thing one never regrets are one's mistakes.
- Bir insanın asla pişman olmayacağı tek şey onun hatalarıdır.
- insan
- humane
Isn't that the most humane punishment for criminals?
- Bu, suçlular için en insancıl ceza değil midir?
- insan
- being
Language changes as human beings do.
- İnsanoğlu değiştikçe dil de değişir.
On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time.
- İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.
- insan
- (Latin) persona
People have different personalities.
- İnsanların farklı kişilikleri var.
The development of the personal computer has revolutionised the way people work, the way they live, and the way they interact with each other.
- Kişisel bilgisayarın gelişmesi insanların çalışma tarzında, yaşama tarzında ve birbirleriyle etkileşime girme tarzında devrim yapmıştır.
- insan
- (Konuşma Dili) flesh and blood
- insan
- one
People should be honest with one another.
- İnsanlar birbirlerine karşı dürüst olmalı.
All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
- Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
- insan
- spirit
So long as the human spirit thrives on this planet, music in some living form will accompany and sustain it and give it expressive meaning.
- İnsan ruhu yeryüzünde bulunduğu müddetçe; müzik, canlı bir varlık gibi ona eş ve destek olup büyük anlam katacak.
After First Contact, the material and spiritual development of humanity flourished.
- İlk temastan sonra, insanlığın maddesel ve ruhsal gelişimi ilerledi.
- insan
- person, someone, human being, man
- insan
- human being
All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
- Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
Human beings succeeded in flying into space.
- İnsanoğlu uzaya uçmayı başardı.
- insan
- decent person, upright person: İnsan gibi yaşamadı. He didn't live as a decent person should. İnsan gibi çalış! Do your work as it should be done!
- insan
- mortal
We know that all men are mortal.
- Tüm insanların ölümlü olduğunu biliyoruz.
Above the moon, everything is eternal; below, there is nothing save mortality.
- Ayın üstünde, her şey sonsuz; altında, insanoğlu hariç bir şey yok.
- insan
- naked ape
- insan
- one, you: İnsan büyüğüyle öyle konuşmaz. One doesn't speak that way to one's superior. İnsana güven veren bir sesi var. He has a voice that inspires trust
- insan
- humanity
Slavery is a crime against humanity.
- Angarya, insanlık dışı bir suçtur.
Music is a common speech for humanity.
- Müzik insanlık için ortak bir dildir.
- insan
- the human race, man, mankind: Allah insanı yarattı. God created man
- insan
- hominid
- insan
- Wight
- insan
- human, human being, man, person, one; human, humane
- insan
- born of woman
- insan
- decent, upright, good (person): Yümni insan bir adam. Yümni's a decent fellow
- insan
- lords of creation
- insan
- anthropo
What anthropoid would your girlfriend be most like? What a question... Well, um... An orangutan, I guess.
- Kız arkadaşını en çok hangi insansı maymuna benzetirdin? Ne biçim bir soru ... Peki, um ...Sanırım, bir orangutan.
Eating animals is not that different from anthropophagy or cannibalism.
- Hayvanları yeme, insan yeme ve yamyamlıktan o kadar farklı değildir.
- insanlar
- {i} folk
In Dutch folklore, kabouters are tiny people who live underground.
- Hollanda halk biliminde kabouterler yer altında yaşayan minik insanlardır.
It was a pleasure working with you folks.
- Siz insanlarla çalışmak bir zevkti.
- insanlar
- they
People with amputated limbs continue to feel them as if they were still there.
- Kesilmiş uzuvları olan insanlar onları hâlâ orada gibi hissetmeye devam ediyor.
I don't care about what they say.
- İnsanların ne dediği umurumda değil.
- genetik olarak insan ırkının ıslahı bilimi
- eugenics
- insan eliyle yapılmış şey
- artifact
- insan eseri
- (Jeoloji) artifact
- insan soyu
- mankind
- insan tasviri
- figure
- pırlanta gibi insan
- daisy
- (insan) uzak
- unapproachable
- coşarak (insan)
- effervescently
- ilk insan
- primitive man
- ilkel insan
- troglodytes
- insan avcısı
- (Askeri) head hunter
- insan başına
- (Ticaret) per capita
- insan bedeni
- human body
- insan beyni
- human brain
- insan bilimi
- human science
- insan dışkısı
- (Çevre) night soil
- insan dışı
- nonhuman
- insan evladı
- good person
- insan evrimi
- human evolution
- insan faktörü
- (Havacılık) human factors
- insan figürü
- human figure
- insan genetiği
- human genetics
- insan genom
- (Tıp) human genome
- insan gübresi
- (Çevre) night soil
- insan gücü
- man power
- insan gücü
- labor force
- insan haklan
- (Ticaret) human rights
- insan hatası
- human error
- insan işi
- manmade
- insan kaynaklı
- anthropogenically
- insan merkezli
- anthropocentric
- insan olarak
- humanly
- insan olmayan
- nonhuman
- insan otu
- (Tıp) mandragora autumnalis
- insan sarrafı
- judge of character
- insan sayısı
- headcount
- insan sağlığı
- human health
- insan sesi
- (Bilgisayar) voices
- insan sesi
- (Bilgisayar) voice
- insan sevgisi
- humanity
- insan sürüsü
- rabble
- insan unsuru
- human factor
- insan varlığı
- human existence
- insan yapımı
- man-made
- insan yapımı
- artifact
- insan yapımı
- man made
- insan yapısı
- (Ticaret) manmade
- insan yapıtı
- (Jeoloji) artifact
- insan yaşamı
- human life
- insan yönetimi
- people management
- insan yüzü
- human face
- insan-ı kamil
- perfect human being
- insanlar
- (Biyoloji) hominidae
- konusu insan olan ilimler
- the humanities
- melek gibi insan
- angel
- yerli insan
- indigene
- yeterince insan olmak
- man
- üst-insan
- superman
- insan
- character
He is a man of character.
- O kişilikli bir insandır.
I've always been a good judge of character.
- Her zaman insan sarrafıydım.
- insan
- Homo sapiens
- insan
- person
A person's heart is approximately the same size as their fist.
- Bir insanın kalbi, yaklaşık olarak yumruğuyla aynı boyuttadır.
I am an honest person.
- Ben dürüst bir insanım.
- insan
- bird
Does mankind have dominion over animals and birds?
- İnsanların hayvanlar ve kuşlar üzerinde hakimiyeti var mıdır?
The people don't like the birds.
- İnsanlar kuşları sevmiyorlar.
- insan
- individual
Each human being is an individual.
- Her insan bir bireydir.
- insanlar
- human beings
Just when the first human beings will reach Mars remains to be seen.
- Sadece ilk insanların Mars'a ne zaman varacağı zamanla görülecek.
All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
- Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
- insanlar
- {i} folks
Get these folks some drinks.
- Bu insanlara bazı içecekler alın.
It was a pleasure working with you folks.
- Siz insanlarla çalışmak bir zevkti.
- Dağ dağa kavuşmaz insan insana kavuşur
- (Atasözü) Friends may always meet but mountains never
- güzel, sevimli (insan)
- nice, cute (men)
- ilkel insan
- Troglodyte
- insan
- man-made
Poverty is not an accident. Like slavery and apartheid, it is man-made and can be removed by the actions of human beings.
- Yoksulluk tesadüf değildir. Kölelik ve apartheid gibi insan ürünüdür ve insan etkinlikleriyle ortadan kaldırılabilir.
This book says the earliest man-made bridges date back to the New Stone Age.
- Bu kitap en eski insan yapısı köprülerin Yeni Taş Çağına kadar uzandığını söylüyor.
- insan 1
- People first
- insan 2
- 2 people
- insan 8
- 8 people
- insan aklı
- human mind
- insan hakları
- human rights
A scholar made an excellent speech about human rights.
- Bir bilim adamı, insan hakları hakkında harika bir konuşma yaptı.
We need a clear definition of the concept of human rights.
- İnsan hakları kavramının açık bir tanımına ihtiyacımız var.
- insan hakları beyannamesi
- Bill of rights
- insan ikrarı hayvan yuları ile tutulur
- (Atasözü) Careless talk gives show away.Let not your tongue cut your throat
- insan kaynakları
- human resources
- insan kulesi
- Human tower
- Avrupa İnsan Hakları Divanı
- (Hukuk) European Court of Human Rights
- Avrupa İnsan Hakları Komisyonu
- (Hukuk) European Commission of Human Rights
- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
- (Hukuk) European Convention on Human Rights, European Convention for the Protection of Human Rights
- BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği
- (Askeri) United Nations High Commissioner for Human Rights
- Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Konferansı
- (Hukuk) United Nations Conference on the Human Environment
- Deniz Kuvvetleri unsuru insan gücü veya personel karargah subayı
- (Askeri) Navy component manpower or personnel staff officer
- NATO Savunma İnsan Gücü Komitesi
- (Askeri) North Atlantic Treaty Organization (NATO) Defense Manpower Committee
- NATO Yıllık İnsan Gücü Planı
- (Askeri) North Atlantic Treaty Organization (NATO) Annual Manpower Plan
- Yarı insan yarı boğa canavar
- Minotaur
- adam/insan sarrafı
- a good judge of people
- askeri insan gücü seferberlik ve yükümlülük durum raporu
- (Askeri) military manpower mobilization and accession status report
- beyaz insan
- white person
- beşeri istihbarat; insan kaynakları istihbaratı
- (Askeri) human intelligence; human resources intelligence
- birinci sınıf insan
- the salt of the earth
- birlik insan gücü personel kayıdı
- (Askeri) unit manpower personnel record
- bölgeye insan yerleştirme
- colonization
- coşma (insan)
- effervescing
- coşmuş (insan)
- effervesced
- deneyimli insan
- (Konuşma Dili) under one's belt
- değerli insan
- treasure
- değerli insan
- jewel
- düşünen ve iradesini kullanan insan
- ego
- eksik insan
- imperfect-incomplete person
- eşsiz insan
- phoenix
- eşsiz insan
- nonesuch
- eşsiz insan
- nonpareil
- eşsiz insan
- nonsuch
- genetik olarak insan ırkının ıslahı ile ilgili
- eugenic
- genç insan
- yonker
- gözünde pek iyi bir insan olmamak
- be in bad odor with smb
- güzel insan
- beautiful-good person
- hain insan
- (Konuşma Dili) judas
- harika insan
- pippin
- hayvan koklaşa koklaşa, insan konuşa konuşa/söyleşe söyleşe
- (Atasözü) It's always best to talk with people face to face
- ilginç insan
- (deyim) a queer fish
- ilk insan
- primitive
- ilk insan
- anthropology primitive man
- insan
- fellow
He is a very forgetful fellow.
- O, çok unutkan bir insandır.
- insan
- creature
Human beings are social creatures.
- İnsanlar sosyal yaratıklardır.
I'm a creature of habit.
- Ben bir alışkanlıkların insanıyım.
- insan Hakları Beyannamesi
- hist . the Declaration of the Rights of Man. İ
- insan Hakları Evrensel Beyannamesi the Universal Declaration of Human Rights
- (made by the U. N.)
- insan aklını aşan
- transcendent
- insan albumini
- (Tıp) human albumin
- insan asansörü
- passenger elevator
- insan asansörü
- passenger lift
- insan azmanı
- spanker
- insan azmanı
- yahoo
- insan bağışıklık sistemi yetersiliğine neden olan virus (hiv virusu -AIDS)
- (Askeri) human immuno-deficiency virus
- insan başlı at
- centaur
- insan becerisi
- (Ticaret) human skill
- insan beşer, kuldur
- (bazen) şaşar. (Atasözü) Nobody is perfect./Everybody makes mistakes
- insan biçiminde
- anthropomorphic
- insan biçiminde olan
- anthropomorphous
- insan bozuntusu
- the offscourings of humanity
- insan cinsi
- human race
- insan dizisi
- cordon
- insan doğası
- flesh
- insan doğası
- flesh and blood
- insan eliyle yapılmış şey
- artefact
- insan eti yemek
- colloq . to backbite, slander a person
- insan etine gömülen pire
- chigoe
- insan etine gömülen pire
- chigger
- insan evladı
- good person, decent person, person of integrity
- insan gibi
- humanlike
- insan gibi
- properly, decently
- insan gibi decently, properly
- in an acceptable way, like a human being
- insan gübresi
- human manure
- insan gücü birikim sistemi
- (Askeri) manpower force packaging system
- insan gücü kuvvet unsuru
- (Askeri) manpower force element
- insan gücü ve personel modülü
- (Askeri) manpower and personnel module
- insan gücünün üstünde çalışan işçi
- shock worker
- insan hakları
- civil liberties
- insan hakları
- (Hukuk) human rights İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi insan hakları ve temel özgürlüklerin korunması
- insan hakları
- civil liberty
- insan hakları beyannamesi
- (Hukuk) declaration of human rights
- insan hakları ihlalleri
- (Hukuk) violations of human rights
- insan hakları kuruluşları
- (Hukuk) human rights instruments
- insan haklarının korunması
- (Hukuk) protection of human rights
- insan hali
- human nature
- insan hali
- (Konuşma Dili) Human nature is just that way
- insan halkası
- daisy chain
- insan hareketi
- human action
- insan ilişkilerinde usta kimse
- diplomat
- insan ilişkilerinde usta kimse
- diplomatist
- insan içine çıkabilir
- presentable
- insan içine çıkamaz
- unpresentable
- insan içine çıkmak
- to go out in public; to mix with people
- insan içine çıkmak
- to show one's face
- insan işgücü
- manwork power
- insan kaybı
- (Askeri) human cost
- insan konuşa konuşa/söyleşe söyleşe, hayvan koklaşa koklaşa
- (Atasözü) Animals communicate by sniffing; people by talking
- insan kurusu
- 1. very thin person, bag of bones, scarecrow 2. very thin, (someone) who is nothing but skin and bones
- insan kuvveti
- manpower
- insan kökenli
- (Jeoloji) anthropogenic
- insan kılığındaki şeytan
- a devil incarnate
- insan kıtlığı
- scarcity of capable people
- insan müsveddesi
- 1. sorry apology for a human being, sorry excuse for a human being (said of a morally contemptible person). 2. (someone) who is a sorry apology for a human being
- insan odaklı
- people oriented
- insan olarak
- as a man
- insan sarrafı
- judge of character, connoisseur of human nature
- insan sarrafı
- 1. a good judge of people. 2. (someone) who is a good judge of people
- insan sarrafı
- judge of men
- insan sevgisi
- philanthropy
- insan sevmeme
- misanthropy
- insan soyu
- our species
- insan soyu
- the species
- insan soyu
- everymen
- insan tabiatı
- human nature
- insan ticareti
- (Politika, Siyaset) trade in human beings
- insan ticareti
- (Hukuk) trafficking in human beings, traffic in human beings
- insan tiplerini belirleme bilimi
- typology
- insan topluluğu
- (Hukuk) population
- insan tuzağı
- mantrap