تعريف i̇leride في التركية الإنجليزية القاموس.
- ileride
- in the future
He wants to be a policeman in the future.
- İleride polis olmak istiyor.
I want to become a TV announcer in the future.
- İleride bir TV sunucusu olmak istiyorum.
- ileri
- advanced
He is taking an advanced course in Esperanto.
- O ileri düzey bir Esperanto dersi alıyor.
Osteoporosis is more common in advanced age, and is often a concern for post-menopausal women.
- Osteoporoz ileri yaşlarda daha yaygındır ve genellikle menopoz sonrası kadınlar için bir sorundur.
- ileri
- {s} forward
The men began to march forward.
- Adamlar ileri doğru yürümeye başladılar.
I dared not go forward.
- İleri gitmeye cesaret edemedim.
- ileride
- ahead of
New York is 2 hours ahead of Seattle.
- New York, Seattle'dan iki saat ileride.
- ileride
- further on, ahead
- ileride
- further
- ileride
- in the long term
- ileride
- later on
- ileride
- off
- ileride
- in days to come
- ileride
- further on
- ileride
- in advance
- ileride
- up
- ileride
- in front
- ileride
- in future
- ileride
- infra
- ileride
- in the future, later on
- ileri
- ahead
You'll never get ahead in this place unless you go through the proper channels.
- Doğru bir yol bulmadıkça bu alanda asla ileri gitmeyeceksin.
We're a week ahead of schedule.
- Programın bir hafta ilerisindeyiz.
- ileri
- advanced; beyond the elementary stage; ahead of others
- ileri
- {s} high
- ileri
- sophisticate
- ileri
- future
I want to become a TV announcer in the future.
- İleride bir TV sunucusu olmak istiyorum.
She set it aside for future use.
- O, onu ileride kullanmak üzere bir kenara koydu.
- ileri
- on
- ileri
- the future part
- ileri
- way out
- ileri
- next
Nobody knows what will happen next.
- İleride ne olacağını hiç kimse bilmiyor.
- ileri
- (Bilgisayar) advance
He is taking an advanced course in Esperanto.
- O ileri düzey bir Esperanto dersi alıyor.
I'm going to teach one of Tom's advanced classes while he's in Boston.
- O, Boston'dayken Tom'un ileri sınıflarından birine öğretmenlik yapacağım.
- ileri
- forward part
- ileri
- pro-
- ileri
- along with
- ileri
- (Bilgisayar) forward to
- ileri
- further
He could not walk any further.
- O, daha ileriye yürüyemedi.
I'm too tired to walk any further.
- Daha ileri yürüyemeyecek kadar çok yorgunum.
- ileride bulunan
- advance
- ileride bulunma
- lead
- ileride olan
- forward
- ileride peşin olarak
- in advance
- ileri
- beyond
- ileri
- onwards
- ileri
- forth
Jim and Mike threw the ball back and forth.
- Jim ve Mike topu ileri ve geri attı.
He shook his head back and forth.
- Başını ileri geri salladı.
- ileride
- ahead
A gas station is one kilometer ahead.
- Benzin istasyonu bir kilometre ileride.
It's about thirty yards ahead.
- Yaklaşık otuz yarda ileride.
- ileride
- by and by
- (ileride) faydalı olmak
- (deyim) come in useful
- (ileride) faydalı olmak
- (deyim) come in handy
- ileri
- the future, the time yet to come; the time which lies just ahead: İlerimiz kış. Winter is just around the corner. İleriyi hiç düşünmedin mi? Haven't you ever thought about the future?
- ileri
- higher
- ileri
- front part, forward part; future, the future part, the part to come; forward; advanced; (saat) fast; forward, forth, ahead
- ileri
- (Askeriye) advance, forward, situated near the front: ileri komuta yeri advance command post
- ileri
- the front, the area or part which lies to the front: Trenin ilerisini göremiyoruz. We can't see the front section of the train
- ileri
- the next part (of a road, a course, a job): İlerimizde deniz vardı. In front of us lay the sea. Yolun ilerisi çok virajlı. The next part of the road is full of curves. Bu işin ilerisi pek kolay olmaz. The next part of this job won't be very easy
- ileri
- ahead of, before, (something) which precedes: Tacimah bizden ileri sınıflardan birindeydi. Tacimah was in one of the classes ahead of us
- ileri
- forward, forwards, to the front; out in front; onward, onwards
- ileri
- fast (clock, watch, etc.): Saatim iki dakika ileri. My watch is two minutes fast
- ileri
- onward
- ileri
- forrader
- ileri
- advanced , forward
- ileri
- forwards
His handwriting slants forwards, whereas hers slants backwards.
- Onunki geriye doğru eğimli iken onun el yazısı ileri doğru eğimlidir.
Why is it easier to park the car backwards than forwards?
- Arabayı geriye doğru park etmek neden ileriye doğru park etmekten daha kolaydır?
- ileri
- along
- ileri
- sophisticated
- ileri
- advanced (age, years): Hoşkadem oldukça ileri bir yaşta aşka düştü. Hoşkadem fell in love at a rather advanced age
- ileri
- (saat) fast
- ileri
- Forward!/Onward!
- ileri
- progressive
Tom is very progressive, isn't he?
- Tom çok ilerici, değil mi?
I'm pretty progressive.
- Ben oldukça ilericiydim.
- ileri
- wayout
- ileri
- up
- ileride
- advance
- ileride
- onwards
- ileride
- onward
- ileride birgün
- sometime or other
- ileride doğabilecek borç
- (Ticaret) indirect liability
- ileride vücut bulacak borç
- (Ticaret) future debt
- ileride yer alan kimse
- forward
- ileride yürürlüğe girecek olan
- executory