He did his best to persuade her.
- Onu ikna etmek için elinden geleni yaptı.
It was difficult to persuade him to cancel the trip.
- Onu seyahati iptal etmeye ikna etmek zor oldu.
It is hard to convince John.
- John'u ikna etmek zordur.
It would be virtually impossible to convince Tom to come along with us.
- Tom'u bizimle gelmesi için ikna etmek gerçekte imkansız olurdu.