i̇ddi̇a

listen to the pronunciation of i̇ddi̇a
التركية - الإنجليزية

تعريف i̇ddi̇a في التركية الإنجليزية القاموس.

iddia
(Hukuk) claim

The people who come on the Maury Povich show often make pretentious claims about their lovers cheating on them. - Maury Povich'e gelen insanlar genellikle sevgililerinin onları aldattıkları ile ilgili önemli iddialarda bulunmaktadırlar.

Goethe claimed, one who cannot speak foreign languages does not know one's own language either. - Goethe iddia etti, yabancı dilleri konuşamayan birisi kendi dilini de bilmez.

iddia
allegation

Can you prove the allegations? - İddiaları kanıtlayabilir misin?

Tom has denied the allegations. - Tom iddiayı yalanladı.

iddia
assertion

Can you prove the validity of your assertion? - İddianızın geçerliliğini ispat edebilir misiniz?

An assertion isn't a proof. - Bir iddia bir kanıt değildir.

iddia
bet

I bet you're wondering how this works. - Her iddiasına varım ki bunun nasıl çalıştığını merak ediyorsun.

Tom bet Mary that he could beat her at arm wrestling. - Tom Mary ile onu kol güreşinde yenebileceğine dair iddiaya girdi.

iddia etmek
claim

Some claim that full-body scanners violate the Fourth Amendment. - Bazıları tam vücut tarayıcılarının dördüncü yasa değişikliğini ihlal ettiğini iddia etmektedir.

iddia etmek
allege
iddia etmek
assert
iddia
contention
iddia
submission
iddia
(Kanun) clamor
iddia
allege

She allegedly murdered him. - İddiaya göre onu o öldürdü.

One organization allegedly controls the European drug market. - İddialara göre, bir örgüt Avrupa uyuşturucu piyasasını kontrol ediyor.

iddia
say-so
iddia
suggestion
iddia
(Kanun) challenge
iddia
averment
iddia
pretension
iddia
argument

The argument that smoking is injurious has become accepted. - Sigara içmenin zararlı olduğu iddiası kabul edildi.

This idea is the basis of my argument. - Bu fikir benim iddiamın temelidir.

iddia
information
iddia
pretense
iddia
pretension; pretense
iddia
contest
iddia
claim, assertion; allegation
iddia
protestation
iddia
obstinacy
iddia
charge
iddia
assertion, claim, thesis, allegation; pretension; insistence; wager, bet
iddia
pretence
iddia
asseveration
iddia
pleading
iddia
say so
aksini iddia etmek
contradict
iddia etmek
contend
iddia etmek
argue
hak iddia etmek
claim
hak iddia etmek
demand
haklı iddia
just claim
iddia etmek
argue that
iddia etmek
insist
iddia etmek
affirm
iddia konusu şey
submission
aksi iddia edilemez
irrefutable
hak iddia etmek
to claim
iddia eden
(Kanun) complainant
iddia eden
assertive
iddia edildiğine göre
allegedly
iddia edilen
asserted
iddia edilen
pontificated
iddia edilen
alleging
iddia edilmiş
alleged
iddia etme
alleging
iddia etme
(Kanun) allegation
iddia etmek
pretend to
iddia etmek
suggest
iddia etmek
maintain
iddia etmek
pretend
iddia etmek
call
iddia etmek
pontificate
iddia etmek
argue for something
iddia sahibi
claimant
iddia
thesis
iddia
allegement
iddia
purports
iddia
alleged to
iddia
claim of
iddia
claımed
iddia etme
claim of
iddialar
claims

The people who come on the Maury Povich show often make pretentious claims about their lovers cheating on them. - Maury Povich'e gelen insanlar genellikle sevgililerinin onları aldattıkları ile ilgili önemli iddialarda bulunmaktadırlar.

The salesman made some exaggerated claims in order to sell his product. - Satıcı onun ürününü satmak için bazı abartılı iddialar ortaya attı.

aksini iddia etmek
argue against smth
aksini iddia etmek
to assert the contrary
aksini iddia etmek
to contradict
aksini iddia etmek
disaffirm
amatör olduğunu iddia eden profesyonel sporcu
shamateur
boş iddia
jactitation
dava ile ilgisiz iddia
surplusage
doğru farzetmek (iddia)
beg the question
hak iddia eden kimse
claimant
hak iddia eden kimse
pretender
hak iddia etmek
(haksız yere) arrogate to oneself
hak iddia etmek
stake out a claim
hak iddia etmek
put in a claim for
hak iddia etmek
pretend
haksız iddia
arrogation
hileli iddia
(Askeri) fraudulent claim
iddia
{i} maintenance
iddia avukatı
counsel for the prosecution
iddia bayii
turf accountant
iddia eden kimse
assertor
iddia ederek
affirmingly
iddia edilebilir
predicable
iddia edilebilir
(Kanun) affirmable
iddia edilebilir şey
predicable
iddia edilemezcesine
inarguably
iddia edilen
professed
iddia edilen ihlaller
(Hukuk) alleged breaches
iddia edilen suçlar
alleged crimes
iddia edilmek
be claimed
iddia ediyor ki
he will have it that
iddia etmek
enunciate
iddia etmek
put forward
iddia etmek
declare oneself
iddia etmek
argue for smth
iddia etmek
purport
iddia etmek
press home
iddia etmek
asseverate
iddia etmek
put forth
iddia etmek
1. to claim, assert; to allege. 2. to pretend. 3. to be obstinate, insist obstinately
iddia etmek
aver
iddia etmek
protest
iddia etmek
profess
iddia etmek
attest
iddia etmek
(Hukuk) to claim, to assert, to affirm
iddia etmek
a) to claim, to assert, to allege, to protest, to maintain b) to pretend, to purport c) to insist
iddia kazanmak
win a claim
iddia makamı
counsel for the prosecution
iddia makamı avukatı
prosecuting counsel
iddia makamı avukatı
prosecuting attorney
iddia makamı the office or rank of
a district attorney
iddia olunan ayıp
(Kanun) alleged defect
iddia olunan hakaret
alleged defamation
iddia olunan iftira
alleged defamation
iddia olunan tahkir
alleged defamation
iddia ortaya atmak
make a claim
iddialar
count
iddialar
allegation

Can you prove the allegations? - İddiaları kanıtlayabilir misin?

Tom had denied the allegations. - Tom iddiaları reddetti.

kıyamet gününün yaklaştığını iddia eden kimse
doomster
sahte iddia
false pretense
sahte iddia
false pretence
sahte iddia
false pretenses
suçlu olduğu iddia edilen
(Kanun) alleged criminal
suçlu olduğu iddia edilen kişi
(Hukuk) alleged offender
tahta hak iddia eden sahtekâr
pretender
talep/iddia
(Hukuk) set-off
tekrar iddia etme
reaffirmation
tekrar iddia etmek
reaffirm
yalan iddia
jactitation
çelişkili iddia
contradictory
التركية - التركية
(Osmanlı Dönemi) Bir şeyin müsbet veya menfiliğini ısrarla söylemek. İleri sürülen fikir. Dâva etmek. Israr etmek. İnat etmek. Haklı veya haksız bir dâvaya kalkışmak.(Arzı ve bütün nücum ve şümusu tesbih taneleri gibi kaldıracak ve çevirecek kuvvetli bir ele mâlik olmayan kimse, kâinatta dâva-yı halk ve iddiâ-yı icad edemez. Zira her şey, her şeyle bağlıdır. M.)
iddia
Dediğinde direnme, inat: "İddia kızışmış, âdeta inat hâlini almıştı."- Ö. Seyfettin
iddia
Kendinde olmayan bir yeteneği, bir durumu varmış gibi gösterme
iddia
İleri sürülerek savunulan düşünce, sav: "Mahkemenin elinde bu iddiaları yalanlayacak bir belge yoktu."- T. Buğra
iddia
Dediğinde direnme, inat
iddia
İleri sürülerek savunulan düşünce, sav
iddia etmek
Sözünde direnmek, bir iddia ileri sürmek
iddia makamı
Savcılık makamı
i̇ddi̇a
المفضلات