i̇şitme

listen to the pronunciation of i̇şitme
التركية - الإنجليزية

تعريف i̇şitme في التركية الإنجليزية القاموس.

işitme
hearing

After the initial shock of hearing of her grandfather's death, the girl started to cry. - Onun büyükbabasının ölümünü işitmesinin ilk şokundan sonra, kız ağlamaya başladı.

Tom lost his hearing. - Tom işitmesini kaybetti.

işitmek
hear

I don't want to hear any more excuses. - Daha fazla özürler işitmek istemiyorum.

Hearing this song after so long really brings back the old times. - Bu kadar uzun bir zamandan sonra bu şarkıyı İşitmek gerçekten eski zamanları geri getiriyor.

işitme
audio
işitme
auditory
işitme
hearing, audition; auditory, audio, aural
işitme
audition
işit
hear

Leave your message after hearing the beep. - Bip sesini işittikten sonra mesajınızı bırakın.

Hearing this song after so long really brings back the old times. - Bu kadar uzun bir zamandan sonra bu şarkıyı İşitmek gerçekten eski zamanları geri getiriyor.

işitmek
get

The main reason kids tell lies is to avoid getting into trouble. - Çocukların yalan söylemesinin ana nedeni azar işitmekten kaçınmaktır.

işit
{f} hearing

I paid twenty thousand yen for this hearing aid. - Ben bu işitme cihazı için 20.000 yen ödedim.

Tom lost his hearing. - Tom işitmesini kaybetti.

işitme
auditon
işitmek
understand
işitme
auditive
işitme kaybı
Hearing loss
ağır işitme
deafness
birincil işitme korteksi
(Pisikoloji, Ruhbilim) primary auditory cortex
işitme
(Anatomi) auditus
işitme aleti
hearing aid
işitme aygıtı
hearing aid
işitme cihazı
deaf aid
işitme duyusu
sense of hearing

The kid has a keen sense of hearing. - Çocukların keskin bir işitme duyusu var.

işitme duyusu
hearing

A blind person's hearing is often very acute. - Kör bir insanın işitme duyusu genellikle çok keskindir.

The kid has a keen sense of hearing. - Çocukların keskin bir işitme duyusu var.

işitme gücü
audition
işitme ile ilgili
aural
işitme kanalı
auditory canal
işitme kesesi
anat . otocyst
işitme kesesi
otocyst otosist
işitme menzili
earshot

He lives within earshot of my house. - O evimin işitme menzilinde yaşıyor.

They are within earshot. - Onlar işitme menzili içinde.

işitme sınırı
auditon limit
işitme sınırı altında
subaudible
işitme taşı
anat . otolith, ear stone
işitmek
to hear

Touch an animal to hear its sound. - Sesini işitmek için bir hayvana dokunun.

I don't want to hear any more excuses. - Daha fazla özürler işitmek istemiyorum.

işitmek
to learn (of)
işitmek
hark
minimum işitme düzeyi
(Otomotiv) minimum audible level
minimum işitme frekansı
(Otomotiv) minimum auditory frequency
renkli işitme
(Pisikoloji, Ruhbilim) synesthesia
renkli işitme
(Pisikoloji, Ruhbilim) colour hearing
renkli işitme
color hearing
التركية - التركية
semi
işitme
Duyma, sema (II): "İnsanoğlunun işitme gücü saniyede üç bin titreşimden öteye eremez."- H. Taner
işitme
Duyma, sema
işitme
İşitmek işi
işitme kesesi
Suda yaşayan bazı omurgasız hayvanlardan, işitme taşını içinde bulunduran akışkan sıvılı organ, otosist
işitme taşı
Omurgalılarda ve bazı omurgasızlarda denge organı olan, iç kulakta bulunan kalker parçacıkları, otolit
işitmek
Kendisine söylenilmek: "Gayet sert bir adam olan hesap hocasından boyuna azar işitiyordu."- O. C. Kaygılı
işitmek
Kulakla algılamak, duymak: "Doktorun sesini işitince koştu, yanakları kırmızı, gözleri parlıyordu."- H. E. Adıvar
işitmek
Kendisine söylenilmek
işitmek
Kulakla algılamak, duymak
işitmek
Haber almak
işitmek
(Osmanlı Dönemi) sem
renkli işitme
Ses duyumu sırasında göze birtakım renklerin görünmesi durumu
İşitmek
(Osmanlı Dönemi) EZİN
İşitmek
(Osmanlı Dönemi) TELAKKUF
الإنجليزية - التركية

تعريف i̇şitme في الإنجليزية التركية القاموس.

işitme cihazı
Hearing aid, deaf aid
işitme engeli
hearing impairment
i̇şitme
المفضلات