تعريف işleyen في التركية الإنجليزية القاموس.
- operative
- active
- going
- working
- running
- işleyen demir pas tutmaz
- (Atasözü) a rolling stone gathers no moss
- işleyen demir ışıldar
- (Atasözü) A rolling stone gathers no moss
- elle işleyen
- (Mekanik) manual
- kendi kendine işleyen
- (Askeri) self acting
- suç işleyen
- (Kanun) offender
- işle
- function as
Some English adverbs function as adjectives.
- Bazı İngilizce zarflar sıfat olarak işlevini yerine getirir.
- işle
- {f} manipulated
Sami manipulated Layla to do his dirty work.
- Sami, Leyla'yı kirli işlerini yapması için yönlendirdi.
- işle
- manipulate
Sami manipulated Layla to do his dirty work.
- Sami, Leyla'yı kirli işlerini yapması için yönlendirdi.
- işle
- {f} process
I would like to use your word processor.
- Ben kelime işlemcini kullanmak istiyorum.
I will buy you a new word processor.
- Ben sana yeni bir kelime işlemci satın alacağım.
- işle
- {f} cultivated
They cultivated the land.
- Onlar toprağı işlediler.
- işle
- cultivate
They cultivated the land.
- Onlar toprağı işlediler.
They say Zen cultivates our mind.
- Zen'in aklımızı işlediğini söylüyorlar.
- işle
- {f} processing
Two more food processing plants closed down this month.
- Bu ay iki tane daha gıda işleme tesisi kapatıldı.
The customer is responsible for bank transfer processing fees. We thank you for your understanding.
- Müşteri banka havalesi işlem ücretlerinden sorumludur. Anlayışınız için size teşekkür ederiz.
- damarına işleyen boya ile boyanmış
- dyed in grain
- iftira suçu işleyen kadın
- (Kanun) calumniatrix
- iliklere işleyen
- bitter
- iliklere işleyen soğuk
- bitter cold
- incelikle işleyen
- elaborator
- içe işleyen
- mordant
- içe işleyen
- profound
- içe işleyen
- cutting
- içe işleyen
- penetrative
- içe işleyen
- penetrating
- içine işleyen
- cutting
- içine işleyen
- effecting painfully
- içine işleyen
- penetrating
- içine işleyen
- penetrative
- içine işleyen
- mordant
- içine işleyen
- profound
Tom couldn't shake the feeling that something profound was about to happen.
- Tom insanın içine işleyen bir şey olmak üzere olduğu hissini atlatamadı.
- içine işleyen
- piercing
- işle
- till
- işle
- brocade
- işle
- engraving
- işle
- {f} handle
Tom decided to step back and allow Mary to handle things for a while.
- Tom geri çekilmeye ve bir süre işleri Mary'nin idare etmesine izin vermeye karar verdi.
Gunpowder needs to be handled very carefully.
- Barut çok dikkatli şekilde işlenmeli.
- işle
- engrave
- kıyı boyunca işleyen ticari gemi
- coaster
- mum işleyen arı
- (Arılık) wax-making bee
- okyanusta işleyen
- ocean going
- savunma bilgi altyapısı-ortak işleyen ortamı
- (Askeri) defense information infrastructure-common operating environment
- seri cinayet işleyen katil
- serial killer
- sorunsuz işleyen
- (Argo) well-oiled
- tabaklanmış deriyi işleyen kimse
- currier
- tekrar suç işleyen sabıkalı
- recidivist
- tekrar suç işleyen sabıkalı
- repeater
- trafik suçu işleyen kimse
- traffic offender
- yavaş işleyen
- slowspeed
- yüzen topla işleyen su valfı
- ball-cock
- çift taraflı işleyen
- double action
- çift taraflı işleyen
- double acting