işçilik

listen to the pronunciation of işçilik
التركية - الإنجليزية
labour
workmanship

These machines are distinguished by particularly high-quality workmanship. - Bu makineler, özellikle yüksek kaliteli işçilik ile ayırt edilir.

These devices are distinguished by particularly high-quality workmanship. - Bu cihazlar özellikle yüksek kaliteli işçilikle ayırt edilir.

worker's pay; workmanship
work, effort
(Ticaret) labor cost
labor

The stated price does not include labor charges. - Belirtilen fiyat işçilik ücretini içermez.

We need to reduce labor costs. - İşçilik maliyetlerini azaltmamız gerekiyor.

(Ticaret) wage
işçi
employee

Tom accused the employee of stealing. - Tom işçiyi çalmakla suçladı.

They consider him their best employee. - Onu en iyi işçileri olarak düşünüyorlar.

işçi
worker

Many of the workers died of hunger. - İşçilerin çoğu açlıktan öldüler.

Just then, the workers in the park brought over some small playing cards. - Tam o sırada parktaki işçiler bazı küçük oyun kartları getirdiler.

işçi
workman

The workman died from the explosion. - İşçi patlamadan dolayı öldü.

A bad workman always blames his tools. - Kötü bir işçi her zaman aletlerini suçlar.

işçilik hatası
faulty workmanship
işçi
{i} man

Many workers were trapped in the coal mine. - Birçok işçi kömür madeninde mahsur kaldı.

Many of the workers died of hunger. - İşçilerin çoğu açlıktan öldüler.

işçi
laborer

We saw laborers blasting rocks. - Kayaları patlatan işçiler gördük.

The laborers formed a human barricade. - İşçiler bir insan barikatı kurdu.

işçi
roustabout
işçi
working man
işçi
{i} workingman
işçi
workpeople
direkt işçilik
(Ticaret) direct labour
direkt işçilik
(Ticaret) direct labor
işçi
operative
işçi
mechanical man
işçi
proletarian
işçi
peon
işçi
Labour
işçi
labourer

He's a labourer on a riverboat. - O bir nehir botunda bir işçidir.

işçi
hand

The handyman was supposed to arrive at twelve noon, but got stuck in a traffic jam for a few hours. - İşçinin öğle on ikide gelmesi bekleniyordu fakat birkaç saattir bir trafik sıkışıklığında sıkıştı.

I'm a pretty good handyman. - Ben oldukça iyi bir işçiyim.

işçi
workmen

The workmen didn't go down into the mine that night. - İşçiler o gece madene inmedi.

I got dressed early, but the workmen have not yet arrived. - Ben erken giyindim ama işçiler henüz gelmedi.

basit işçilik
(Ticaret) common labour
direkt işçilik giderleri
(Ticaret) direct labour expenses
direkt işçilik maliyeti
(Ticaret) direct labour cost
endirekt işçilik
(Ticaret) non-productive labor
endirekt işçilik
(Ticaret) unproductive wages
işçi
worker, workman, employee, labourer, laborer
işçi
soldier
işçi
prole
işçi
worker; workman
işçi
slang trickster; cardsharp
işçi
labourer [Brit.]
işçi
oar
işçi
wright
kaba işçilik
rustic work
kusurlu işçilik
(Ticaret) faulty workmanship
kusurlu işçilik
defective workmanship
niteliksiz işçilik
(Gıda) poor workmanship
reel işçilik maliyeti
(Ticaret) real labor cost
ucuz işçilik
shoddy workmanship
التركية - التركية
İşçi olma, işçi niteliğinde olma durumu
Yaptığı iş karşılığı işçiye verilen ücret
İşçi emeği, yapılış, işleme niteliği
Yaptığı iş karşılığı işçiye verilen ücret. İşçi emeği, yapılış, işleme niteliği: "Hepsi de uslûp ve işçilik bakımından aynı milletin damgasını taşımaktadır."- Y. K. Karaosmanoğlu
işçi
Başkasının yararına bedenini, kafa gücünü veya el becerisini kullanarak ücretle çalışan kimse: "Gazetelere daha ziyade biz işçiler sahiptik."- H. C. Yalçın
işçi
Başkasının yararına bedenini, kafa gücünü veya el uzluğunu kullanarak ücretle çalışan kimse
işçi
Toplu olarak yaşayan böceklerde üreme yeteneğinde olmayan, topluluğun işlerini gören dişi veya erkek
işçilik
المفضلات