Kemal Tahir narrates the occupation days of Istanbul in 1920s in his book named The People Of The Slave City.
- Kemal Tahir Esir Şehrin İnsanları isimli kitabında İstanbul'un 1920'li yıllardaki işgal günlerini anlatır.
Gaziantep was freed from the French occupation in 1921.
- Gaziantep, 1921'de Fransız işgalinden kurtarıldı.
The export business isn't doing well.
- İhracat işi iyi yapılmıyor.
In North America, business operates on the customer is always right principle.
- Kuzey Amerika'da işler, Her zaman müşteri haklıdır. prensibi ile yapılır.
She decided to quit her job.
- İşinden ayrılmaya karar verdi.
You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
- Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine pachinko oynayarak tüm vaktini harcıyor.
Sometimes he drives to work.
- O bazen işe arabayla gider.
He is my working mate.
- O benim iş arkadaşımdır.
I have no intention of meddling in your affairs.
- İşlerine karışmaya niyetim yok.
Don't meddle in his affairs.
- Onun işlerine karışmayın.
I couldn't finish my assignments.
- İşlerimi bitiremedim.
I have a lot of assignments to do today.
- Bugün yapacak çok işim var.
Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
- Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
She found employment as a typist.
- O bir daktilocu olarak iş buldu.
What do you think caused him to lose his job?
- Onun işini kaybetmesine neyin sebep olduğunu düşünüyorsun?
Tom causes me a lot of extra work.
- Tom başıma fazladan iş çıkarıyor.
Let's talk shop for a while.
- Bir süre iş konuşalım.
My mother does her usual shopping on her way home from work.
- Annem işten eve gelirken günlük alışverişini yapar.
I canceled my appointment because of urgent business.
- Acil bir işten dolayı randevumu iptal ettim.
Here is your appointment card.
- İşte, randevu kartınız.
To rule a country is not an easy task.
- Bir ülkeyi yönetmek kolay bir iş değildir.
I cooperated with him in the task.
- Görevde onunla işbirliği yaptım.
The soul of commerce is upright dealing.
- Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
Many small business owners belong to a chamber of commerce.
- Birçok küçük işletme sahipleri bir ticaret odasına aittir.
Tom abandoned the mission and quit his job.
- Tom görevini terk etti ve işinden ayrıldı.
I have a mission to accomplish.
- Yapacak bir işim var.
Illness prevented him from doing his work.
- Hastalık onun işini yapmasını engelledi.
You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
- Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.
She has a gigantic appetite.
- Onun devasa bir iştahı vardır.
Memory is an essential function of our brain.
- Bellek beynimizin önemli bir işlevidir.
I think everything is functional.
- Sanırım her şey işlevsel.
Tom didn't show up for work today.
- Tom bugün işe gelmedi.
I want a hot shower before I go back to work.
- İşe geri dönmeden önce sıcak bir duş istiyorum.
John claimed that the dishonest salesman had tricked him into buying a useless piece of machinery.
- John sahtekâr satıcının işe yaramaz bir makine parçasını alırken onu kandırdığını iddia etti.
Here's a piece of paper.
- İşte bir parça kağıt.
I'm tired of working a nine-to-five job.
- Dokuz-beş işinde çalışmaktan bıktım.
I'm ready to start working whenever you are.
- Sen her ne zaman hazır olursan, ben işe başlamaya hazırım.
It was dark, so Tom had trouble reading the street sign.
- Karanlıktı, bu yüzden Tom cadde işaretini okumada sıkıntı çekti.
Tom didn't have as much trouble finding a job as he thought he would.
- Tom'un olacağını düşündüğü kadar çok bir iş bulma sorunu olmadı.
What line of work are you in?
- Hangi iş dalındasınız?
We should draw the line between public and private affairs.
- Biz resmî ve özel işler arasına çizgi çizmeliyiz.
Tom was unable to hold a job or live by himself.
- Tom bir iş bulamadı ya da tek başına yaşayamadı.
He is holding up her work.
- O onun işini engelliyor.
The laborers formed a human barricade.
- İşçiler bir insan barikatı kurdu.
The labor unions had been threatening the government with a general strike.
- İşçi sendikaları hükümeti genel grevle tehdit etmekteydi.
The boy often runs errands.
- Çocuk sık sık getir götür işleri yapar.
Tom often runs errands for Mary.
- Tom sık sık Mary'nin ayak işlerini yapar.
Mr Tom Jones has agreed to serve as the project leader for this new work item.
- Bay Tom Jones bu yeni iş için proje lideri olarak görev yapmayı kabul etti.
He planned the project along with his colleagues.
- O ,projeyi iş arkadaşlarıyla birlikte planladı.
In the Tokyo stock market, stocks of about 450 companies are traded over the counter.
- Tokyo borsasında, aşağı yukarı 450 şirketin hisse senetleri sayaç üzerinde işlem gördü.
In the Tokyo stock market, stocks of about 450 companies are traded over the counter.
- Tokyo borsasında, yaklaşık 450 şirketin hisse senetleri sayaç üzerinde işlem gördü.
I have a great deal to do tonight.
- Bu gece yapacak çok işim var.
I have a great deal to do.
- Yapacak çok işim var.
This company has many business dealings abroad.
- Bu şirketin yurt dışında birçok iş anlaşmaları vardır.
Tom is respected in the business community because he is always fair and square in his dealings with others.
- Tom, başkaları ile olan ilişkilerinde her zaman adil ve kararlı olduğundan dolayı iş dünyasında itibarlıdır.
Here, your sentence is now consigned to posterity!
- İşte, şimdi cümlen gelecek kuşaklara bırakıldı!
We always walk by the post office on the way to work.
- Biz her zaman işe giderken postaneye yakın yürürüz.
I have a few questions about Tom's operation.
- Tom'un işlemi hakkında birkaç sorum var.
The two main operations in calculus are the integral and the derivative.
- İntegral ve türev, kalkülüs'te iki ana işlemdir.
Hans Bethe won the 1967 Nobel Prize in Physics for his work concerning energy production in stars.
- Hans Bethe 1967'de yıldızlarda enerji üretimi hakkındaki işi için fizik nobel ödülünü kazandı.
As far as I'm concerned, things are going well.
- Bana kalırsa işler iyi gidiyor.
The CEO's unwillingness to cooperate put us in a difficult position.
- CEO'nun işbirliği yapma konusundaki isteksizliği bizi zor duruma soktu.
He has a good position in a government office.
- Hükümet konağında iyi bir işi var.
Do you think the situation will improve?
- Sence işler iyiye gidecek mi?
This situation would suit Tom.
- Bu durum Tom'un işine gelir.
The businessman didn't dare withdraw from the transaction.
- İş adamı işlemden çekilmeye cesaret etmedi.
This transaction was carried out in yen, rather than US dollars.
- İşlem ABD dolarından daha ziyade yenle gerçekleştirilmiştir.
Your duty is to save your country from a foreign invasion.
- Senin görevin ülkeni bir yabancı işgalinden kurtarmak.
It's your duty to finish the job.
- İşi bitirmek sizin göreviniz.
Computers have invaded every field.
- Bilgisayarlar her yeri işgal etti.
He does one good deed every day.
- O her gün bir sevap işler.
Deeds are better than words.
- İşler sözlerden daha iyidir.
And with that we finish the activities for today.
- Ve böylelikle bugünlük işleri bitirdik.
Actions speak louder than words.
- Söze bakılmaz, işe bakılır.
The invasion of other countries is a shameful action.
- Başka ülkelerin işgali utanç verici bir etkinliktir.
Union members will vote today on whether to take industrial action.
- Bugün sendika üyeleri iş yavaşlatma eylemi yapıp yapmayacaklarını oylayacak.
As a matter of fact, it is true.
- İşin aslın bakarsan, o doğrudur.
The only thing that matters is whether or not you can do the job.
- Önemli olan tek şey, işi yapabilip yapamayacağındır.
My brother is a well doer. He was just at the wrong place at the wrong time.
- Erkek kardeşim iyi bir işyapandır. O sadece yanlış zamanda yanlış yerdeydi.
It seems that certain operations cannot take place.
- Belirli işlemler gerçekleşlmeyecek gibi görünüyor.
Tom is showing no signs of brain activity.
- Tom hiçbir beyin aktivitesi işareti göstermiyor.
Tatoeba should not admit as collaborators those who only wish to denigrate its image and demean its activity.
- Tatoeba, yalnızca imajını kötülemek ve faaliyetini aşağılamak isteyenleri işbirlikçi olarak kabul etmemeli.
I'm calling in sick tomorrow.
- Yarın işten hastalık izni alıyorum.
Tom doesn't like Mary calling him at work.
- Tom, Mary'nin onu iş yerinde aramasından hoşlanmıyor.
There need to be new regulations for export businesses.
- İhracat işletmeleri için yeni düzenlemeler olmalı.
Regulations protect workers.
- Düzenlemeler işçileri korur.
Tomorrow is my first day at the new workplace.
- Yarın yeni iş yerinde ilk günüm.
I owe my success to the fact that I've never had a clock in my workplace.
- Başarımı iş yerimde saat bulundurmamam gerçeğine borçluyum.
Sami needed a few co-workers to assist.
- Sami yardımcı olacak birkaç iş arkadaşına ihtiyaç duydu.
Tom went out with a group of co-workers.
- Tom bir grup iş arkadaşıyla dışarı çıktı.
How many workdays are there this month?
- Bu ay kaç tane iş günü var.
Sunday is not a workday for me.
- Pazar benim için bir iş günü değil.
Capital, land and labor are the three key factors of production.
- Sermaye, toprak ve iş gücü üretiminin üç ana faktörüdür.
This machine saves us a lot of labor.
- Bu makine bize bir sürü iş gücü kazandırır.
The company employs 22 full-time staff.
- Şirket tam gün çalışan 22 personele iş vermektedir.
This is Tom, my colleague.
- Bu Tom, iş arkadaşım.
His colleagues gave him a present when he retired.
- O ,emekli olduğu zaman iş arkadaşı ona bir hediye aldı.
I have a business proposition for you.
- Sana bir iş teklifim var.
This clothing is my coworker's, not mine.
- Bu kıyafetler benim iş arkadaşımın, benim değil.
Is your coworker an American?
- Senin iş arkadaşın Amerikalı mı?
The company employs 22 full-time staff.
- Şirket tam gün çalışan 22 personele iş vermektedir.
This heavy workload is too much for me.
- Bu ağır iş yükü benim için çok fazla.
Tom's barely coping with his workload at the moment.
- Tom şu anda zar zor iş yükü ile başa çıkmaya çalışıyor.
I used to dream about being a successful businessman.
- Başarılı bir iş adamı olmanın hayalini kurardım.
My father is a businessman.
- Babam bir iş adamıdır.
You've got my full cooperation.
- Tam iş birliğimi aldın.
Tom had a job interview this morning.
- Tom'un bu sabah bir iş görüşmesi vardı.
Tom wore his best suit to his job interview.
- Tom iş görüşmesi için en iyi takım elbisesini giydi.
Today is a working day.
- Bugün bir iş günüdür.
I keep a daily record of my business dealings.
- İş ilişkilerim hakkında günlük kayıt tutarım.
It's horrible to get caught in rush hour traffic.
- İş çıkışındaki yoğun trafiğe yakalanmak korkunçtur.
They are collaborators.
- Onlar iş arkadaşıdırlar.
I'm going on a business trip.
- Bir iş gezisine gidiyorum.
Tom was in Boston last week on a business trip.
- Tom geçen hafta Boston'da bir iş gezisindeydi.
Job security became a major worry.
- İş güvenliği büyük bir endişe haline geldi.
İşlemeyen demir pas tutar.
- İşleyen demir paslanmaz.