تعريف içine في التركية الإنجليزية القاموس.
- into
The accident threw traffic into great confusion.
- Kaza, trafiği büyük bir karışıklık içine soktu.
The massacre in Norway and the recent rebellion and the booty in England, are dreadful in consideration of the circumstances that the world drifted into.
- Norveç'te yaşanan katliam ve son günlerde İngiltere'deki ayaklanma ve yağma, dünyanın içine sürüklendiği durum itibarı ile dehşet vericidir.
- inside
I opened the box and looked inside.
- Kutuyu açtım ve içine baktım.
Tom picked the box up and looked inside.
- Tom kutuyu aldı ve içine baktı.
- intra
- into, in; aboard
- alma inclusion
- sub
The submarine submerged in the water.
- Denizaltı suyun içine daldı.
- in
- alan including
- wherein
- aboard
- count
- en
- iç
- interior
He studied interior decoration.
- O, iç dekorasyon eğitimi aldı.
Tom is an interior designer.
- Tom bir iç mimar olmak istedi.
- iç
- {s} domestic
I prefer to buy domestic rather than foreign products.
- Yabancı ürünler yerine yerli ürünler almayı için tercih ederim.
My father is a pilot on the domestic line.
- Babam iç hatlarda çalışan bir pilot.
- iç
- inner
I had my wallet stolen from my inner pocket.
- İç cebimden cüzdanımı çaldırdım.
There's a button on the inner side of the door.
- Kapının iç tarafında bir buton var.
- içine kapanık
- withdrawn
Dan was lonely and withdrawn.
- Dan yalnız ve içine kapanıktı.
- iç
- {s} internal
That politician is well versed in internal and external conditions.
- O politikacı iç ve dış koşullarda deneyimlidir.
That is an internal affair of this country.
- O, bu ülkenin iç işidir.
- içine almak
- involve
- içine girmek
- penetrate
- içine işlemiş
- ingrained
- içine almak
- comprise
- içine doğma
- premonition
- içine doğma
- a hunch
- içine işleme
- penetration
- içine kapanık
- reserved
Bill is quite reserved.
- Bill oldukça içine kapanıktır.
- içine çekmek
- to breathe in, inhale
- içine dökmek
- infuse into
- içine düşmek
- fall in
- içine-ekle
- (Bilgisayar) add-in
- içine-ekle
- (Bilgisayar) add-ins
- içine akmak
- flow into
- içine alma
- inclusion
- içine işlemek
- interpenetrate
- içine kapanma
- into shutdown
- içine peynir konulmamış, peyniri olmayan
- been put into the cheese, without cheese
- içine sinmek
- Be content about something, be satisfied
- içine alan
- inclusive
- içine almak
- contain
- içine almak
- to include, encompass; to hold, contain
- içine almak
- to include, to embrace, to encompass
- içine almak
- implicate
- içine almak
- be inclusive of
- içine almak
- include
- içine ateş düşmek
- to suffer a grievous emotional blow
- içine atmak
- gulp down
- içine atmak
- repress
- içine atmak
- endure in silence
- içine atmak
- throw into
- içine atmak
- 1. to keep (a worry, a problem) to oneself. 2. to store away in one's memory (an insult which one has appeared to disregard)
- içine atmak
- gulp
- içine atmak
- to bottle up
- içine bakmak
- look into
Do you want to look into it?
- Bunun içine bakmak ister misin?
- içine baygınlıklar çökmek
- to feel like screaming (because one finds something extremely tiresome or exasperating)
- içine boşaltmak
- pour in
- içine boşaltmak
- pour into
- içine dert olmak
- prey on
- içine dert olmak
- rankle
- içine dert olmak
- to be unhappy at having failed to accomplish (something)
- içine dert olmak
- prey upon
- içine dert olmak
- to be a thorn in one's flesh
- içine dokunmak
- to sadden; to pain
- içine doğma
- presentiment
- içine doğma
- presage
- içine doğma
- foreboding
- içine doğmak
- have a feeling
- içine doğmak
- guess
- içine doğmak
- to feel in one's bones, to have a hunch, to sense
- içine doğmak
- forebode
- içine doğmak
- divine
- içine doğmak
- intuit
- içine doğmak
- presage
- içine doğmak intuitively
- to feel that, have a feeling that (something is going to happen): Böyle bir şey olacağı içime doğmuştu. I'd had a feeling something like this would happen
- içine dökme
- infusion
- içine dökmek
- pour in
- içine dökmek
- pour into
- içine dökmek
- infuse
- içine etmek
- to murder, to spoil, to bugger up, to fuck up, to muck sth up, to foul sth up, to mess up, to ball(s) up, to louse sth up, to botch
- içine etmek
- screw up [sl.]
- içine etmek
- fuck up [sl.]
- içine etmek
- fuck [sl.]
- içine eğrilme
- incurvation
- içine gaz verme
- insufflation
- içine girilebilen
- walk in
- içine giydirmek
- underdress
- içine işleme
- pervasion
- içine işleme
- effecting painfully
- içine işleme
- permeation
- içine işlemek
- penetrate
- içine işlemek
- perforate
- içine işlemek
- offend deeply
- içine işlemek
- a) to touch sb deeply, to touch one's heart with sorrow b) to chill sb to the bone/marrow
- içine işlemek
- effect painfully
- içine işlemek
- sink into
- içine işlemek
- pass through
- içine işletmek
- engrain
- içine işletmek
- ingrain
- içine işleyen
- penetrative
- içine işleyen
- penetrating
- içine işleyen
- effecting painfully
- içine işleyen
- piercing
- içine işleyen
- profound
Tom couldn't shake the feeling that something profound was about to happen.
- Tom insanın içine işleyen bir şey olmak üzere olduğu hissini atlatamadı.
- içine işleyen
- mordant
- içine işleyen
- cutting
- içine kapanık
- self-conscious
- içine kapanık
- withdrawn, introverted
- içine kapanık kimse
- clam
- içine kapanık kimse
- introvert
- içine kapanıklık
- introversion
- içine katlamak
- double in
- içine katlamak
- drape in
- içine korku düşmüş
- assailed by fear
- içine koymak
- infix
- içine koymak
- put inside
- içine koymak
- to enclose, to embed, to insert
- içine kurt düşmek
- to feel suspicious
- içine kıvırmak
- drape in
- içine kıvırmak
- double in
- içine oturmak
- sting
- içine sinmek
- to be satisfied, to be happy, to be relieved
- içine sokma
- intromission
- içine sokma
- implication
- içine sokma
- sticking in
- içine sokmak
- edge in
- içine sıçmak
- to fuck sth up
- içine sığmamak
- have outgrown smth
- içine vermek
- (gaz) insufflate
- içine yapıştırmak
- paste in
- içine yerleştirilmiş
- inlying
- içine yün doldurup dikmek
- quilt
- içine çeken kimse
- inhaler
- içine çekme
- sorption
- içine çekme
- (Hukuk) aspiration
- içine çekme
- inhalation
- içine çekme
- absorption
- içine çekmek
- a) to absorb b) to inhale
- içine çekmek
- suck up
- içine çizilmiş
- inscribed
- içine çizmek
- inscribe
- içine çizmek
- line in
- içine çökük
- sunk
- içine çökük
- sunken
- içine üflemek
- insufflate
- içi içine sığmayan
- ebullient
- içi içine sığmamak
- brim over
- içi içine sığmamak
- to be unable to contain oneself
- içi içine sığmamak
- be unable to contain oneself for
- içine etmek
- screw up
- iç
- {i} inside
Yuriko, a marine biology grad student, fell asleep inside a fish tank and awoke covered in octopuses and starfish.
- Yuriko deniz biyolojisinden mezun bir öğrenci, bir balık tankının içinde uykuya daldı ve ahtapotlar ve deniz yıldızları ile kaplı olarak uyandı.
Someone pushed me inside.
- Biri beni içeri itti.
- iç
- intrinsic
- içine etmek
- {f} fuck
- içine kapanık
- self conscious
- tırnak içine almak
- quote
- boru içine yerleştirmek
- tube
- iç
- interrior
- içine etmek
- botch
- içine çekmek
- {f} engulf
- içine çekmek
- swallow up
- (nefes) içine çekmek
- inspire
- burun içine
- (Tıp) intranasal
- daire içine almak
- circle
- daire içine almak
- encircle
- deri içine
- (Tıp) intracutane
- iç
- interior equipment
- iç
- offal
- iç
- internus
- iç
- intestines
- iç
- stomach
You shouldn't drink on an empty stomach.
- Boş bir mideyle içki içmemelisin.
They took Tom to the hospital to have his stomach pumped because he ate something poisonous.
- Zehirli bir şey yediği için, onlar Tom'u midesini pompalatmak için hastaneye götürdüler.
- iç
- indoor
I stayed indoors because it rained.
- Yağmur yağdığı için evde kaldım.
Keep the kids indoors.
- Çocukları içeride tutun.
- içine almak
- (deyim) engulf in
- içine almak
- hem in
- içine almak
- environ
- içine almak
- take in
- içine almak
- enclose
- içine almak
- absorb
- içine almak
- hem about
- içine etmek
- spoil
- içine etmek
- (deyim) cock up
- içine etmek
- (deyim) mess up
- içine etmek
- (deyim) bungle
- içine etmek
- {f} fuck up
- içine etmek
- (deyim) fluff
- içine etmek
- (deyim) wreck
- içine etmek
- bugger up
- içine etmek
- (deyim) ruin
- içine işleme
- penetrating
- içine işlemek
- saturate
- içine işlemek
- get into
- içine işlemek
- chill somebody to the marrow
- içine işlemek
- chill somebody to the bone
- içine kapanık
- retiring
- içine kapanık
- introvert
Some of the most successful people are introverts.
- En başarılı insanlardan bazıları içine kapanıktırlar.
I think Tom is introverted.
- Sanırım Tom içine kapanık.
- içine kapanık
- introverted
I think Tom is introverted.
- Sanırım Tom içine kapanık.
- içine sinmek
- relieved
- içine çekmek
- inhale
- içine çekmek
- soak up
- içine çekmek
- ingest
- içine çekmek
- puff
- kemik içine yuvalanmış
- (Diş Hekimliği) thecodont
- kutu içine koymak
- incase
- muhafaza içine yerleştirmek
- (Havacılık) encapsulation
- parantez içine almak
- parenthesize
- parantez içine alınmış
- bracketed
- rahim içine uygulama
- (Tıp) intrauterine use
- suyun içine batmak/dalmak
- submerge
- suyun içine batırmak
- souse
- teneke kutu içine koymak
- tin
- iç
- {f} swig
If I don't drink a swig of water, I can't swallow these tablets.
- Eğer bir yudum su içmezsem bu hapları yutamam.
He drank a great swig from the bottle.
- O, şişeden büyük bir yudum içti.
- iç
- in
- iç
- knock back
- iç
- {i} within
The school is within walking distance of my house.
- Okul evimin yürüme mesafesi içerisindedir.
She will be back within a week.
- O bir hafta içinde geri dönecek.
- iç
- endo-
- iç
- intra
We have to measure your intraocular pressure. Please open both eyes wide and look fixedly at this object here.
- Göz merceğiniz içindeki baskıyı ölçmeliyiz. Lütfen iki gözünüzü genişçe açın ve sabit bir şekilde buradaki bu objeye bakın.
- iç
- inland
- iç
- {f} drink
Europeans love to drink wine.
- Avrupalılar şarap içmeyi sever.
Most Japanese drink water from the tap.
- Çoğu Japon, suyu musluktan içer.
- iç
- quaff
- iç
- {f} drinking
We have to stop him from drinking any more.
- Artık onu, içmekten alıkoymalıyız.
Drinking much is dangerous.
- Çok fazla içmek tehlikelidir.
- iç
- drank
After taking a bath, I drank some soft drink.
- Duş aldıktan sonra biraz meşrubat içtim.
John drank many bottles of wine.
- John birçok şişe şarap içti.
- içine almak
- count
- içine almak
- consist in
- içine almak
- receive