Buradan aceleyle ayrıldı.
- She left here in a hurry.
Acele et, yoksa son treni kaçıracaksın.
- Hurry up, or you will be late for the last train.
Üzgünüm, ama acele etmek zorundayım. Bunu detaylı açıklamak için vaktim yok.
- Sorry, but I have to hurry. I have no time to explain this in detail.
Acele etmek için herhangi bir büyük neden var gibi görünmüyor.
- It doesn't look like there's any big reason to hurry.
Tom ve Mary okula gitmek için telaş içindeydiler.
- Tom and Mary were in a hurry to get to school.
Misafirlerimiz bir telaş içindeler.
- Our guests are in a hurry.
Tom, çabuk ol. Geliyorum!
- Tom, hurry up. I'm coming!
Çabuk ol, yoksa treni kaçıracağız.
- Hurry up, or we'll miss the train.
Acele et, yoksa treni kaçıracaksın.
- Hurry up, or you'll miss the train.
Acele et, yoksa treni kaçıracaksın.
- Hurry, or you'll miss the train.
İşi hızlandırmak zorunda kaldım.
- I had to hurry the work.
İşi hızlandırmak zorunda kaldım.
- I had to hurry the work.
If you don't hurry you wont finish on time.