Her zaman dürüst olmak kolay değildir.
- To be always honest is not easy.
Ben dürüst bir insanım.
- I am an honest person.
Ben namuslu bir kişiyim.
- I am an honest person.
Tom'un gerçeği söylediğine sahiden inanıyor musun?
- Do you honestly believe Tom is telling the truth?
Dürüst olmak gerekirse, biz seni yakalamak için geldik.
- To be honest, we came to capture you.
Dürüst olmak gerekirse, ani kararlarımdan asla pişman olmadığımı söylesem yalan söylemiş olurum.
- To be honest, I would lie, if I said that I have never regretted my sudden decisions.
Doğrusu, her gün oraya arabayla gitmenin taşınmaktan daha iyi olduğunu düşünüyorum.
- Honestly, I would think driving there daily is better than moving.
Doğrusu Tom'un ortaya çıkacağını düşünmemiştim.
- I honestly didn't think Tom would show up.
Doğrusu Tom'un ortaya çıkacağını düşünmemiştim.
- I honestly didn't think Tom would show up.
Doğrusu hiçbir fikrim yok.
- I honestly have no idea.
Nefret ettiğin bir şeyde başarılı olmaktansa sevdiğin bir şeyde başarısız olmanın daha iyi olduğunu içtenlikle düşünüyorum.
- I honestly think it's better to be a failure at something you love than to be a success at something you hate.
Tom'un hiç Fransızca bilmediğini gerçekten bilmiyordum.
- I honestly didn't know that Tom didn't know any French.
O benim en sevdiğim kitabım. Gerçekten okunmaya değer.
- That's my favorite book! Honestly! The book is worth reading.
Bildiğim kadarıyla, o dürüst ve güvenilir.
- As far as I know, he is honest and reliable.
Eğer yanılmıyorsam, o dürüst ve güvenilir.
- To the best of my knowledge, he is honest and reliable.
The student turns an honest penny by delivering bread early every morning.
Doğrusu, her gün oraya arabayla gitmenin taşınmaktan daha iyi olduğunu düşünüyorum.
- Honestly, I would think driving there daily is better than moving.
Doğrusu, endişelenecek bir şey yok.
- Honestly, there's nothing to worry about.
Dürüstçe, saat kaça kadar yatmayı planlıyorsun? Zaten öğle oldu.
- Honestly, what time do you plan to sleep until? It's already noon!
Dürüstçe hatırlayamıyorum.
- I honestly can't remember.
Aslında ben de gitmek istiyorum.
- Honestly, I would also like to go.
Dünyanın İncilin söylediğinden çok daha yaşlı olduğunu düşünüyorum fakat aslında etrafa baktığımda o çok daha genç görünüyor!
- I think the world is much older than the Bible tells us, but honestly, when I look around — it looks much younger!
O benim en sevdiğim kitabım. Gerçekten okunmaya değer.
- That's my favorite book! Honestly! The book is worth reading.
Gerçekten umurumda değil.
- I honestly don't care.
Son zamanlarda o öğrenci sınıf disiplinini bozuyor. Doğruyu söylemek gerekirse bu benim canımı sıkmaya başladı.
- Lately that student has been disruptive in class. Honestly it's beginning to worry me.
Dürüst olarak, onun ben olmadığını söyleyebilirim.
- I can honestly say it wasn't me.
Ben buna dürüst olarak inanıyorum.
- I honestly believe this.
Tom'un gerçeği söylediğine sahiden inanıyor musun?
- Do you honestly believe Tom is telling the truth?
an honest account of events; honest reporting.
an honest day's work.
an honest scale.
an honest dollar.
Has the prime minister been honest with us?.
an honest mistake.
What we need to restore faith in government is an Honest Abe.
Is the clam chowder made with honest-to-goodness clams?.
Honestly, I didn't believe a word she said.
Honestly! I want to finish this work and you keep interrupting.
the mother, Mr Jones, Mr Nightingale, and his love, stept into a hackney-coach, which conveyed them to Doctors' Commons; where Miss Nancy was, in vulgar language, soon made an honest woman, and the poor mother became one of the happiest of all human beings.
... arising America were honest work is plentiful and communities are strong ...
... And to be quite honest, honesty and the truth is ...