hissetmek

listen to the pronunciation of hissetmek
التركية - الإنجليزية
feel

Tom couldn't help but feel happy. - Tom mutlu hissetmekten kendini alamadı.

Tom couldn't help but feel sentimental. - Tom duygusal hissetmekten kendini alamadı.

sense
detect
divine
understand
to feel, perceive, sense
perceive

To hate, to love, to think, to feel, to see; all this is nothing but to perceive. - Görmek, hissetmek, düşünmek, sevmek, nefret etmek; bütün bunlar algılamaktan başka bir şey değildir.

smell
to feel; perceive; to sense
take
hissetme
feel

There is no reason for you to feel inferior to anyone. - Birinden daha aşağıda olduğunu hissetmek için hiçbir neden yoktur.

I'm beginning to feel at ease when I speak in Chinese. - Çince konuştuğumda içim rahat hissetmeye başlıyorum.

hissetme
{i} sense
hissetme
{i} feeling

Susie was unable to take part in the game because she wasn't feeling well. - Susie iyi hissetmediği için oyuna katılamadı.

I could tell right away that Tom wasn't feeling well. - Tom'un iyi hissetmediğini derhal söyleyebilirim.

hisset
{f} felt

I felt the house shake a little. Didn't you? - Ben evin biraz sallandığını hissettim, sen hissetmedin mi?

She felt uneasy when the children did not come home. - Çocuklar eve gelmediği zaman huzursuz hissetti.

hisset
{f} feeling

We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live. - Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.

I'm not feeling too well. - Ben çok iyi hissetmiyorum.

hisset
{f} sensing

Sensing danger, he ran away. - Tehlikeyi hissetti, kaçtı.

hissetme
detection
iyi hissetmek
feel good

I want to feel good about myself. - Kendim hakkında iyi hissetmek istiyorum.

rahat hissetmek
feel comfortable
zinde hissetmek
(deyim) feel one's oats
üzgün hissetmek
(deyim) feel blue
hisset
{f} feel

People with amputated limbs continue to feel them as if they were still there. - Kesilmiş uzuvları olan insanlar onları hâlâ orada gibi hissetmeye devam ediyor.

Feeling tired after his walk in the country, he took a nap. - Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.

hissetme
{i} sensing
hissetme
{i} sensation
dışlanmış gibi hissetmek
feel left out
eksikliğini hissetmek
Feel the void of

After the death of my best friend, I terribly felt the void of him.

hüzünlü hissetmek
feeling blue
ihiyaç hissetmek
Fell the need for
suçlu hissetmek
Feel guilty
üzgün hissetmek
feeling blue
aynı acıyı hissetmek
sympathize
berbat hissetmek
feel miserable
berbat hissetmek
feel wretched
bitkin hissetmek
feel faint
eziklik hissetmek
feel lowly
hasta hissetmek
feel ill
hissetme
perceiving
hissetme
understanding
kapıldığını hissetmek
feel drawn to smb
karşısındakinin duygularını hissetmek
empathize
kendini borçlu hissetmek
see oneself obliged to
kendini suçlu hissetmek
(deyim) have on one's conscience
kendini yabancı hissetmek
feel out of it
kendini yakın hissetmek
feel drawn to smb
kendini zinde hissetmek
feel one's oats
kokusunu hissetmek
get wind of
kuvvetle hissetmek
(Dilbilim) burn with
kötü hissetmek
feel queer
kötü hissetmek
feel wretched
kötü hissetmek
feel bad
kötü hissetmek
feel sick
mahçup hissetmek
feel cheap
mecbur hissetmek
feel constrained
mutsuz hissetmek
feel sadness
perişan hissetmek
feel miserable
sorumlu hissetmek
feel responsible
zorunlu hissetmek
feel compelled to
zorunluluk hissetmek
feel compelled to do
التركية - التركية
Sezmek, farkına varmak, anlamak: "Bu yıkılışın ona geldiğini hep hissediyorduk."- F. R. Atay
Bir şeyden etkilenmek, duymak
Fiziksel bir uyarıyı duymak: "Ben öyle dalmış düşünürken, omuzumda bir el hissettim."- H. Taner
Sezmek, farkına varmak, anlamak
Fiziksel bir uyarıyı duymak
HİSSET
(Osmanlı Dönemi) Cimrilik. Bahillik. Tamahkârlık
HİSSET
(Osmanlı Dönemi) Alçaklık
hisset
Cimrilik, pintilik
hisset
Cimri
hissetme
Hissetmek işi
hissetmek
المفضلات