People with amputated limbs continue to feel them as if they were still there.
- Kesilmiş uzuvları olan insanlar onları hâlâ orada gibi hissetmeye devam ediyor.
There is no reason for you to feel inferior to anyone.
- Birinden daha aşağıda olduğunu hissetmek için hiçbir neden yoktur.
I could tell right away that Tom wasn't feeling well.
- Tom'un iyi hissetmediğini derhal söyleyebilirim.
Susie was unable to take part in the game because she wasn't feeling well.
- Susie iyi hissetmediği için oyuna katılamadı.
Tom couldn't help but feel sad.
- Tom üzgün hissetmekten kendini alamadı.
There is no reason for you to feel inferior to anyone.
- Birinden daha aşağıda olduğunu hissetmek için hiçbir neden yoktur.
I felt an uncomfortable tightness in my chest.
- Göğsümde tatsız bir daralma hissettim.
I felt the house shake a little. Didn't you?
- Ben evin biraz sallandığını hissettim, sen hissetmedin mi?
To hate, to love, to think, to feel, to see; all this is nothing but to perceive.
- Görmek, hissetmek, düşünmek, sevmek, nefret etmek; bütün bunlar algılamaktan başka bir şey değildir.
Tom wasn't feeling particularly talkative.
- Tom özellikle konuşkan hissetmiyordu.
I was not feeling very hungry.
- Çok aç hissetmiyordum.
Sensing danger, he ran away.
- Tehlikeyi hissetti, kaçtı.
Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.
- Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.
I find it necessary to be able to say what I feel.
- Ne hissettiğimi söyleyebilmeyi gerekli buluyorum.