She was very well before lunch, but felt sick afterward.
- O, öğle yemeğinden önce çok iyiydi, ama sonrasında hasta hissetti.
Words cannot describe the horror I felt.
- Kelimeler hissettiğim korkuyu anlatamaz.
Tom wasn't feeling particularly talkative.
- Tom özellikle konuşkan hissetmiyordu.
I was not feeling very hungry.
- Çok aç hissetmiyordum.
Sensing danger, he ran away.
- Tehlikeyi hissetti, kaçtı.
People with amputated limbs continue to feel them as if they were still there.
- Kesilmiş uzuvları olan insanlar onları hâlâ orada gibi hissetmeye devam ediyor.
Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.
- Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.