Sana bir ipucu vereceğim.
- I'll give you a hint.
Tom ipucunu nasıl alacağını bilmiyor.
- Tom doesn't know how to take a hint.
Konuşmacı siyasi dünyadaki yozlaşmayı ima etti.
- The speaker hinted at corruption in the political world.
O çok belirgin bir imaydı.
- That was a broad hint.
Konuşmacı siyasi dünyadaki yozlaşmayı ima etti.
- The speaker hinted at corruption in the political world.
Pilot onun bir UFO olabileceğini ima etti.
- The pilot hinted that it might be a UFO.
Senin ipuçlarından bıktım.
- I'm sick of your hints.
Senin ipuçlarından bıktım.
- I'm sick of your hints.
This font does not scale well; at small point sizes it has no hinting at all, and the hints that it has for the 10- and 12-point letter 'g' still need work.
She hinted at the possibility of a recount of the votes.
I needed a hint to complete the crossword.
The typographer worked all day on hinting her new font so it would look good on computer screens.
This entry requires a hint of irony.
Latin is an Indo-European language.
- Latince bir Hint-Avrupa dilidir.
Japanese is not a Indo-European language.
- Japonca bir Hint-Avrupa dili değildir.
The Indians had difficulty finding food.
- Hintliler gıda bulmakta zorlanıyorlardı.
The Indian flag is called the tricolour because it has stripes of three colours – saffron, white and green.
- Hint bayrağına üç renkli bayrak denir, çünkü safran, beyaz ve yeşil, üç renkli çizgileri var.
I tried some of the chutney.
- Hint turşusunun birazını denedim.
... You want to give me a little hint? ...