Daha yüksek eğitim kalitesi, en yüksek uluslararası standartlara cevap vermelidir.
- The quality of higher education must answer to the highest international standards.
Firma, yüksek kaliteli ürünleriyle bilinmektedir.
- The firm is known for its high-quality products.
Fiyatlar yeni bir zirveye ulaştı.
- Prices have reached a new high.
Yüksek bir dağın zirvesinde hava çok incedir.
- The air is very thin at the top of a high mountain.
Tom'un yüksek yerlerde arkadaşları var.
- Tom has friends in high places.
Kar, ülkenin yüksek yerlerinde ulaşımı engelledi.
- Snow prevented the transport in high places of the country.
Bu, günümün önemli olayıydı.
- This was the highlight of my day.
Yüksek ateş, bu hastalığın önemli bir belirtisidir.
- High fever is a prominent symptom of this disease.
Kansas'taki en yüksek nokta nedir?
- What is the highest point in Kansas ?
Everest Dağı'nın zirvesi dünyadaki en yüksek noktadır.
- Mount Everest's summit is the highest spot in the world.
Ben liseden beri seni görmedim.
- I haven't seen you since high school.
Japon lise öğrencileri yılda 35 hafta okula gider.
- Japanese high school students go to school 35 weeks a year.
Benim için arar mısın? Telefon çok yüksekte.
- Could you dial for me? The telephone is too high.
Köy dağlarda yüksekte bulunmaktadır.
- The village is located high up in the mountains.
Yüksek yen değerinin nasıl üstesinden gelineceği büyük bir sorundur.
- How to overcome the high value of the yen is a big problem.
Birçok üst düzey yetkili toplantıya katıldı.
- Many high-level officials attended the meeting.
Her nasılsa, Japon lisem hakkında en fazla fark ettiğim şey öğrenciler tarafından öğretmenlerine gösterilen büyük saygıydı.
- What I most noticed about my Japanese high school, however, was the great respect shown by students toward their teachers.
Siparişinize en büyük önceliği verdik.
- We have given your order highest priority.
Ben, ulusal hükümetten herhangi bir yardım almamızın çok olası olmadığını düşünüyorum.
- I think it's highly unlikely that we'll ever get any help from the national government.
Yüksek tarifeler uluslararası ticaret için bir engel haline gelmiştir.
- High tariffs have become a barrier to international trade.
Tuna'nın su seviyesi rekor yüksekliğe ulaştı.
- The Danube's water level has reached a record high.
Yüksek atlamada dünya rekoru kırdı.
- She set the world record for the high jump.
Kangurular çok yüksek sıçrarlar.
- The kangaroo jumps very high.
Bu kameranın fiyatı çok yüksektir.
- The price of this camera is very high.
Onunu prens hazretleri nerede?
- Where is her royal highness?
Norveççe, İsveççe ve Danimarkaca karşılıklı olarak yüksek derecede anlaşılabilirdir.
- Norwegian, Swedish and Danish are mutually intelligible to a high degree.
Üniversite ona en yüksek dereceyi bahşetti.
- The university conferred its highest degree on him.
Everest dağının doruk noktası dünyada en yüksek noktadır.
- The peak of mount Everest is the highest spot in the world.
Fiyatlar on üç yılın doruk noktasına çıktı.
- Prices have reached a 13-year high.
Hiçbir kuş gereğinden çok yükseğe uçmaz, eğer ki kendi kanatlarıyla uçuyorsa.
- No bird soars too high if he soars with his own wings.
Bir ödül kazanmak için yeterince yükseğe zıplamadı.
- He didn't jump high enough to win a prize.
Yükseğe tırmandıkça atmosfer incelir.
- The atmosphere becomes thinner as you climb higher.
Daha yukarıya giderken hava incelir.
- As you go up higher, the air becomes thinner.
Bu tekne üstün kaliteli alüminyum ve yüksek güçlü demir ile yapılır.
- This boat is made with high grade aluminum and high strength iron.
Egzosfer atmosferin en üst tabakasıdır. 10.000 kilometreye kadar termosferin üstünden uzanır.
- The exosphere is the highest layer of the atmosphere. It extends from the top of the thermosphere up to 10,000 kilometers.
Hiçbir kuş gereğinden çok yükseğe uçmaz, eğer ki kendi kanatlarıyla uçuyorsa.
- No bird soars too high if he soars with his own wings.
Biz yukarı çıkarken hava soğur.
- As we go up higher, the air becomes cooler.
Biz yukarıya giderken hava incelir.
- As we go up higher, the air becomes thinner.
Şiddetli rüzgarlar yüksek profilli araçlar için seyahati tehlikeli yapıyorlar.
- Gusty winds are making travel hazardous for high profile vehicles.
Milli piyangoyu kazanırsam, lüks içinde yaşayabilirim.
- If I win the lottery, I'll be able to live high on the hog.
Onlar lüks içinde yaşıyorlar.
- They're eating high on the hog.
Ladies and gentlemen, I present to you His Royal Highness The Prince of Wales.
Ladies and gentlemen, I present to you Her Royal Highness The Crown Princess Victoria.
Yes, madame, since your Highness has deigned to begin, will you deign to finish—”.
Costs have grown higher this year again.
I certainly can't sing that high.
The note was too high for her to sing.
How high above land did you fly?.
That pill gave me a high for a few hours, before I had a comedown.